KURAN'IN İSLAMI
Ve O size: "Melekleri ve peygamberleri (Elçileri) tanrılar edinin." diye de emretmez. Siz Müslüman olduktan sonra, size hiç inkârı emreder mi?” 3 Âl-i İmran Suresi 80. Ayet.


   
 
  KABİR AZABI

KABİR AZABI

 

Yüce yaratanın bizlere, “öğüt almak” için, Cebrail vasıtasıyla, Hz. Muhammed’e “Vahy” yolu ile gönderdiği “Kur’an-ı Kerim” de, “Azab-ı Kabr” diye bir cümle bulunmaz.


          Bu tür açıklamalar, sözde “Hadis” yazarlarının, “Rivayetler” üzerine inşa edilmiş uydurma ve düzmeceleridir. Bu başka bir şey olamaz. Bu tür Korkutmalarla, akılları sıra Müslümanların inanç ve itikatlarını yücelteceklerine, o insanların beşeri hayatını zincirlere vuruyorlar. “Kabir Azabı” uydurmaları ile, Korku ve dehşet çemberinden, kendilerini yazdıkları eserlerle nemalanmakta ve rant kapısı açmaktadırlar. En Büyük sermayeleri ise, Şüphesiz “Kuran-ı Kerim” Tefsir ve Meâli’nin yanlış yorum ve çevirileridir.

Olayın gerçek boyutuna bakmak için, “Kur’an-ı Kerim” deki “Ayet’leri şöyle bir inceleyelim. 

Bismillâhirrahmânirrahîm. Rahman ve Rahîm olan Allah'ın adıyla...

          Veenne-ssâ’ate âtiyetun lâ raybe fîhâ veenna(A)llâhe yeb’aśu men fî-lkubûr(i)  22 Hac Suresi, 7. Ayet  

“Ve o (duruşma) sa'at(i) mutlaka gelecektir Ve onda şüphe yoktur ki Allah ölüleri diriltecektir.” Şeklinde Çevirisinin yapılması gerekirken,

“Çünkü kıyamet muhakkak gelecektir. Onda hiçbir şüphe yoktur ve şüphesiz Allah, kabirlerdeki kimseleri diriltecektir.” Şeklinde çeviri yapılmıştır. (Diyanet İşleri Meali-Yeni)

   “Kur’an-ı Kerim” in birçok Meâl ve Tefsirinde, benzer şekilde yorumlar ve açıklamalar yapılmıştır.

 “22 Hac Suresi, 7. Ayet”in yanı sıra, “35 Fâtır Suresi, 22. Ayet”, “60 Mümtehine Suresi, 13. Ayet”, “82 İnfitâr Suresi, 4. Ayet” ve “100 Âdiyât Suresi, 9. Ayet“ içinde de “Kubûr” kelimesi yer alır.

 
Kubûr kelimesinin Arapça da kesin yorum karşılığı; “Mezardaki Ölü” manasında değerlendirilir. Arapçada Mezar Yani “Ölünün konulduğu çukur” anlamına gelen ise “Kabir” dir. Yine Arapça da “Mevta” ise, “Mezara defnedilmemiş, gömülmemiş ölü” anlamına gelmektedir.

 Cemaleddin Muhammed İbn Manzur”unLisânu'l-Arab” isimli, Dârus - Sadr Yayınevine ait, Beyrut’ta basılan Arapça sözlükteKubûrkelimesinin anlam ve meali açıkça belirtilmesinin yanı sıra, yine M. Nihat ÖZÖN tarafından yazılan, İnkılap Kitapevi”ne ait 1955 yılı baskılı, “Osmanlıca-Arapça-Farsça /Türkçe” Sözlükte de aynı şekilde yer almıştır.

  Bir başka hatılı yorumlanan ise “ecdası” kelimesidir. Bu kelimenin Her iki sözlükte de karşılık olarak, “Geçmişteki ölmüş cedleri -Ataları” anlamına gelen, çoğulcu bir kelime olduğu belirtilmiştir.

Kur’an-ı Kerim” de “Yevme yahrucûne mine-l-ecdâśi sirâ’an ke-ennehum ilâ nusubin yûfidûn(e) 70 Me’âric Suresi, 43. Ayet,

   “O gün dirildiklerinde ölmüş olan ecdatları ile birlikte yarışırcasına sorgulanmak için.” Şeklinde, Çevirisinin yapılması gerekirken,

        “O gün onlar, sanki dikili bir şeye koşuyorlar gibi, kabirlerinden fırlaya fırlaya çıkarlar.” (Diyanet Vakfı Meali) Şeklinde, hatalı olarak yorumlamışlardır.

   Birçok Meâlde de, 70 Me’âric Suresi, 43. Ayetin, yukarıdaki Şekilde hatalı yorum ve açıklaması yapılmaktadır.

        “Kur’an-ı Kerim” de “70 Me’âric Suresi, 43. Ayet” in yanı sıra, “36 Yâsin Suresi, 51. Ayet” ve “54 Kamer Suriesi, 7. Ayet” de aynı “ecdası” kelimesi geçmektedir.

         Son olarak ele alacağımız diğer kelime ise “Kabir”. Arapçada “Ölünün konulduğu çukur” anlamına gelen, yani Mezar dır. 

 “Nihayet Mezarlara girinceye (ölünceye) kadar...” Şeklinde Çevirisinin yapılması gerekirken, burada da ayın hatalar yapılmış ve “Nihayet kabirleri ziyaret ettiniz.” (Diyanet Vakfı Meali) şeklinde yorumlanmıştır.

Kur’an-ı Kerim” de “102 Tekâsür Suresi, 1 ve 2. Ayet” leri, Meâli açısından Cümleleri birlikte yorumlarsak;

“El-hâkumu-ttekâśur(u)”(1) Sizi tekâsür’le (mal ve evlâd çokluğuyla) övünmek (o kadar) oyaladı ki,  “Hattâ zurtumu-lmekâbir(a)”(2) Nihâyet tâki kabire (Mezara) girinceye kadar…   

         Görüldüğü gibi Yüce Kitabımız Kur’an-ı Kerim’deki Sureler içinde “Kabir” kelimesinin geçtiği tek ayet; “102 Tekâsür Suresi, 2. Ayet” tir. Bu Ayetin Meali’nde de görüleceği gibi, İnsanların öldükten sonra ruhu bedenden ayrılmış, cansız bedeninin gireceği ve Fani dünyanın son durağı olan, (Kabir) ”Mezarı” işaret etmektedir. 

 “2 Bakârâ Suresi, 159. Ayet” te, Allah (c.c.); “İndirdiğimiz açık delilleri ve hidayeti biz Kitapta insanlara açıkça belirttikten sonra gizleyenler (var ya), işte onlara hem Allah la'net eder, hem bütün la'net edebilenler la'net eder.” Diyor. Kur’an-ı Kerim’de.

Ayetin birinde;Kubûr  bir diğerinde; “Kabir” bir başkasında “ecdası” olarak belirtilecek. “Mevta” kelimesi kabir olarak yorumlatılacak… Böyle bir yorum farkını Allah (c.c.) kesinlikle vurgulamaz. Hatta öylesine hatalı Meâl ve Tefsir yapanlar var ki, Ayette yer almadığı halde “Kabir” kelimesini ayettin içinde yer almış gibi, yorumlamışlardır.

 İşte size Kur’an-ı Kerim’de olmayan Kabir Azabı ile ilgili, uydurma hadislere örnekler ve “Kabir azabı ve şiddeti” hakkındaki bazı rivayetler:

Halils b Ahmed, İbn Muâz, Hüseyin Mervezî, Ebu Muâviye Darır, Âmaş, Minhal, İbn Amr yolu ile “Berâ b. Âzib” rivayet ediyor;

“—Resûlullah (s.a.v.) ile Ensârdan birinin cenazesine çıkarak, kabre kadar gittik. Henüz kabri açılmamıştı. Resûlullah (s.a.v.) bir yere oturdu. Biz de çevresini sarıp oturduk.

 

Resûlullah (s.a.v.) bir ara başını kaldırdı, şöyle buyurdu;  “—Kabir azabından Allah’a sığınınız.”  Tenbîhu’l-Gâfilîn ve Bustânu’l-ÂrifînSayfa: 32.

 Abdullah b. Ömer ‘e dayanarak, Fakih Ebû Ca’fer, şöyle rivayet ediyor;

“Mümin kabre konduğu zaman, kabir enine yetmiş; uzunluğuna da yetmiş, Zira 1 (Parmak ucu ile diresek arası mesafe kadar) açılır. Üzerine de reyhan kokuları saçılır. Üstüne ipek şal örtülür.  

Kâfire gelince; kabri onu sıkar, kaburga kemiklerini biri birine geçirir. Üzerine yılanlar saldırır ki, onların kalınlığı deveboynuna benzer. Etini yer bitirirler. Kemik üzerinde en ufak bir parça bile bırakmazlar. Sonra; Kör, sağır ve dilsizlerden, azâp melekleri gönderilir. Yanlarında birde demir topuz getirirler. Onunla dövmeye başlarlar.

Sağırdırlar; Feryâdı duymazlar ki acısınlar.  

Kördürler; Onun hâlini görmezler ki, merhamet duyguları kabarsın.   

Sonra onu, akşam sabah ateşe atarlar.Tenbîhu’l-Gâfilîn ve Bustânu’l-ÂrifînSayfa:33.

Fakik, senetleri ile Said b. Müseyyeb ve Hz. Ömer’e dayanarak,Resûlullah (s.a.v.)ın şöyle buyurduğunu anlatıyorlar;

 “—Mümin kabre konduğunda Münker Nekir gelir. Onu oturtur, sorguya çekerler. 

 “—Kâfirler ve Münafıklar dakabre konduğunda, Münker Nekir gelir, sorar.

 “—Rabbin Kim? Dinin Ne? Peygamberin kim?”

Meleklerin bu sorusuna karşılık;

“—Bilmiyorum!” der.

O zaman Melekler şöyle derler:

 “—Bilinmez ol!”

         Bundan sonra, demir bir tokmakla ona öyle bir vururlar ki, insan ve cin hariç, dünya ve ahirettekilerin hepsi, o tokmak sesini duyarlar.”

 Tenbîhu’l-Gâfilîn ve Bustânu’l-ÂrifînSayfa: 40.

Yüce kitabımız Kur’an-ı Kerim de, Alla (c.c.)ın “vahy” ettiği hiçbir Ayette “Kabir azabı” geçmez. Ne Hadis uydurukçuların söylediği gibi Devenin boynu kalınlığında Yılanlar var, Nede Katır büyüklüğünde Akrepler… Olsa olsa o söylenen şeyleri, bunu söyleyen ve yazan kişilerin, aynada kendi suretlerinin yansımalarıdır…

Kur’an-ı Kerim de Alla (c.c.) “Cennet ve Cehenem” konusunda biz fani kullarını açıkça bilgilendirmiştir. Buna göre İnsanlar öldüğünde, nasıl bir yargılama sürecine gireceği, TekâsÜr Suresindeki aşağıdaki şu ayetlerde görmek mümkün;

(1.) El-hâkumu-ttekâśur(u) Çoklukla övünmek sizi oyaladı.
(2.) Hattâ zurtumu-lmekâbir(a) Nihayet Mezarlara girinceye kadar.

(3.) Kellâ sevfe ta’lemûn(e) Hayır; ileride bileceksiniz!

(4.) Śumme kellâ sevfe ta’lemûn(e) Sonra, Hayır daha ileride bileceksiniz!

(5.) Kellâ lev ta’lemûne ‘ilme-lyakîn(i) Hayır, kesin olarak yakında bileceksiniz.

(6.) Leteravunne-lcahîm(e) And olsun, kesinlikle cehennemi göreceksiniz.

(7.) Śumme leteravunnehâ ‘ayne-lyakîn(i)Sonra da aynen yakından onu göreceksiniz.

(8.) Śumme letus-elunne yevme-iżin ‘ani-nna’îm(i)Sonra o gün, size verilmiş her nimetten sorgulanacaksınız.

 102 TekâsÜr Suresi 1.2.3.4.5.6.7. ve 8. Ayetler

          Söz Konusu Yaratılan insanların yargılanma günü, Mezarda değil, aksine Kıyametten sonra “Sur düdüğü”nün çalması ile varlıkların yeniden dirilişi ile başlar. Bu süreç Kaç yıl? kaç asır? O zaman dilimi bilinmez. Bilen tek Allah (c.c.) dır. Bu da Kur’an-ı Kerim de Nebe Suresi’ nde aşağıdaki ayetlerle bildirmiştir.
(17)  İnne yevme-lfasli kâne mîkâtâ(n) Şüphesiz Yargılama Günü, belirlenmiş bir vakittedir.

(18) Yevme yunfeu fî-ssûri fete/tûne efvâcâ(n) O gün Sûr'a üflenir, bölük bölük gelirsiniz.

(19) Ve futihati-ssemâu fekânet ebvâbâ(n) Ve Gök açılmış, kapı kapı olmuştur.

(20) Ve suyyiratil cibalu fekanet seraba. Ve dağlar serap olup gittiğinde.

(21) İnne cehenneme kânet mirsâdâ(n)[O Gün,] cehennem, [hakikati inkar edenleri] kuşatmak için bekleyecek.

(22) Littâġîne meâbâ(n) Azgınların gireceği yerdir (cehennem).

(23) Lâbiśîne fîhâ ahkâbâ(n) Orada çağlar boyu kalacaklardır.

(24) Lâ yeżûkûne fîhâ berden velâ şerâbâ(n) Ne bir serinlik tadarlar, ne içilecek (Şarap) bir şey.

(25) İllâ hamîmen ve ġassâkâ(n) (hamîm)Kaynar sudan ve (gassak) İrinden başka.

 

 

(26) Cezâen vifâkâ(n) (Yaptıklarına) Uygun bir ceza olarak.



           Görüldüğü gibi Allah (c.c.) ın vahy ettiği Kur’an-ı Kerim in ayetleri dururken, Kim? Hangi amaçla bunları uyduruyor? Eğer gerçekten bunları Allah (c.c.) ın Resul’ü yani Elçisi söylemiş ise, oda yalan söylemiş oluyor… Böyle bir durumun olması mümkün değil. Yok, eğer söylemediği halde ki, bunları birileri elbette ki kesinlikle uydurmuştur. O zaman da ahrette hesabını çok ağır bir şekilde vereceklerdir. 

            "Hac" için Mekke ve Medine ye gidenler görürlerki, İslamiyetin beşiği ve yayıldığı o topraklarda Türbe inancı ve Mezarların süslenmesi ve abideleştirilmesi yoktur. 


           “Kabir Azabı” Senaryosu, bu şekilde de kalmıyor. “ - Nasılsa Dirileceğimiz yer(Kabir)burası, o zaman buralara gerekli önemi verelim,Mezarları Süsleyelim, türbeleştirelim, kabir azabından ceddimiz etkilenmemesi için, sürekli olarak oralara gidip dua ve“Kur’an-ı Kerim”Okuyalım…” diyerek bu konuda da ayrı bir sektör oluşturuyorlar. Bu durum, tehlikeli ve “Allah (c.c.)” Şirk konumuna getiren, Mezarlıklara ilgi ve alakanın artmasına neden oluyor. Sonra da Yakaracağımız ve Şükredeceğimiz tek varlık “Allah (c.c.)” dururken, “Hâşâ” Mezarlardan ve Türbelerden medet umar hale geliyoruz. Uydurma rivayetlerle oradaki ölüleri adeta ilahlaştırıyoruz. Yok dua etmiş dileği olmuş, çocuksuzmuş, çocuğu olmuş, “-At bir göbek ver bir bebek…” gibi Cahiliyetin son sapıklıkları ile karşılaşmaktayız.   

         Yüce yaratanın “Kur’an-ı Kerim” de zikrettiği gibi, Melekler ve Peygamberler de dahil, tüm varlıkların yaratıcısı ve dualarının karşılığının verileceği tek makam “Allah (c.c.) “ dır. Onun dışındaki beşeri ve ruhani varlıkların istek ve dileği, Kur’an-ı Kerim’ deayetlerle sabit olduğu üzere, yalnız “O” dilerse olur. Kendisine dahi faydası olamayacak Ölü ve fanilerden aracılık beklemek, resmen “Şirk” dir. Hıristiyanların düştükleri duruma, Müslümanlarda düşüyor. Onlar Papaz ve Rahipleri günah ve sevaplarında aracı olarak görürken, maalesef Müslüman topluluğun bir kısmı ki, bu ekseriyetle Anadolu da gerçekleşmektedir. Anadolu’daki insanların Müslümanlığı seçmesinin ardından, Yıllarca beraber yaşadıkları Roma kültürü ile Şaman kültürünün etkileri, maalesef halen yaşatılmaktadır. Mezarların Mermer ve taş lahit ve anıtlara benzetilmesi, Hıristiyan olan Roma kültürünün etkisindendir. Mezarlara Çaput bağlama, mum yakılma, adak adama gibi hareketler ise, Şamanizm kültürünün bir etkisidir. 
          İnsanlar ilahi adalet tecelli edip öldüğü zaman, Ruh ile beden biri birinden ayrılır. Ruh, bedene hareket 
kabiliyeti veren bizlerin henüz yorumlayamayacağı “Allah (c.c.)” ın yarattığı bir nevi enerjidir. Ruh canı istediği zaman çürümüş bedenin içine elbise gibi giremez. Kur’an-ı Kerim’e göre, Diriliş Ruh’da olur. Ateş içinde yanan biri bedeni olmadığı için dirilemeyecek mi? Yâda denize düşmüş ve Köpek balıkları tarafından yenmiş bir cesedin, vahşi ormanlarda çeşitli hayvanlarca parçalanmış bedenler dirilemeyecek mi? “Hâşâ” Yüce yaratanın varlığına ve birliğine nasıl inanıyorsak “Allah (c.c.)” ın da bizi dirilteceğine elbette ki inanıyoruz. Ama o oluşumu gelmiş ve geçmiş peygamberler dahi bilmez. Ayetlerde sabit olduğu üzere, Kıyamet zamanı ve diriliş zamanı konusunda Peygambere; “Sen nereden bileceksin…” diyen “Allah (c.c.)” dır.

 “Kur-an’ı Kerim” de, “45 Câsiye Suresi, 6. Ayet” te “Allah (c.c.)” şöyle emrediyor; 
Tilke âyâtu(A)llâhi netlûhâ ‘aleyke bilhakk(i)(s) febi-eyyi hadîśin ba’da(A)llâhi ve âyâtihi yu/minûn(e)

         İşte bunlar, Allah’ın âyetleridir. Onları sana gerçek olarak okuyoruz. Artık Allah’tan ve O’nun âyetlerinden sonra hangi söze inanacaklar?

’ın Olmayan “Kabir Azabı” nı varmış gibi gösteren ve onunla ilgili Hadisler uyduran, “Filanca Hazretlerden rivayet edilir.” “Şu Hadis Âlimi zikretti… “ gibi “Zındıklar” a o uydurdukları kabir azabının en şiddetlisini “Sur düdüğü çaldığında” açıkça göreceklerdir.

  Hattâ zurtumu-lmekâbir(a) 102 Tekâsür Suresi, 2. Ayet



 
Facebook beğen
 
 
 
“Yemin olsun, biz sana açık-seçik ayetler indirdik. Onları, sapmış olanlardan başkası inkâr etmez.”2 Bakara Suresi 99. Ayet
 
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol