KURAN'IN İSLAMI
Ve O size: "Melekleri ve peygamberleri (Elçileri) tanrılar edinin." diye de emretmez. Siz Müslüman olduktan sonra, size hiç inkârı emreder mi?” 3 Âl-i İmran Suresi 80. Ayet.


   
 
  KURAN'DA Kİ NAMAZ
 
 
 

KURAN'I KERİM DE Kİ NAMAZ


Kuran’ı Kerim’e göre, Allah’a(cc) karşı yapılan ve Farz olan “Namaz” ibadetini yerine getirmek için, öncelikle yapılması gereken, Beden ve Duyguların “Temizliğidir”.

Namaza çağrı olan Nida “Ezan” veya Namazın vaktinin duyurulması, daha sonra da Namazın kılınacağı mekân “Mescit” veya yer. “Namaz”ın edasından önceki, üç aşamalı olaydır.

TEMİZLENME

Namaz için esas olan "Temizlik", Öncelikle Ruhen temizliktir. Bu nedenle, Allah(cc) ın huzuruna, şükran ve minnettarlığımızın bir nişanı ve ona olan saygımızın gereği, her şekilde temizlenmiş biri olarak, Namaza durmamız gerekir. Genelde “Âbdest almak” olarak kullanılan bu uygulama da, “Âbdest” kelimesi Farsça bir kelime olup, “Yıkanma Temizlenme”
anlamına geldiği gibi, Farsça; ”Kalın ve ince bağırsakları boşaltma” anlamında da kullanılır. “Gusl” ise Arapça “Dine uygun şekilde Yıkanma, yıkama” anlamına gelir. “Gasl” yani “Yıkama. temizlenme” kelimesinden türemiştir.

Kuran’ı Kerim deki şu iki ayet, Namaz öncesi; Ruhen ve Bedenen, nasıl bir temizliğin yapılması gerektiğini, bize açıklar.  
“Yâ eyyuhâ-lleżîne âmenû lâ takrabû-ssalâte veentum sukârâ hattâ ta’lemû mâ tekûlûne velâ cunuben illâ ‘âbirî sebîlin hattâ taġtesilû(c) ve-in kuntum merdâ ev ‘alâ seferin ev câe ehadun minkum mine-lġâ-iti ev lâmestumu-nnisâe felem tecidû mâen feteyemmemû sa’îden tayyiben femsehû bivucûhikum veeydîkum(k) inna(A)llâhe kâne ‘afuvven ġafûrâ(n)

Ey inananlar, sarhoşken namaza yaklaşmayın ki ne dediğinizi bilesiniz. Yoldan geçici olmanız dışında, cünüp iken de yıkanıncaya kadar (namaza yaklaşmayın). Eğer hasta, yahut yolculukta iseniz, yahut biriniz tuvaletten gelmişse, yahut da kadınlara dokunmuşsanız (bu durumlarda) su bulamadığınız takdirde temiz toprağa teyemmüm edin: (Toprağı) yüzlerinize ve ellerinize sürün. Şüphesiz Allah, çok affeden, çok bağışlayandır. 4 Nisâ Suresi 43. Ayet

“Yâ eyyuhâ-lleżîne âmenû iżâ kumtum ilâ-ssalâti faġsilû vucûhekum veeydiyekum ilâ-lmerâfiki vemsahû biruûsikum veerculekum ilâ-lka’beyn(i)(c) ve-in kuntum cunuben fettahherû(c) ve-in kuntum merdâ ev ‘alâ seferin ev câe ehadun minkum mine-lġâ-iti ev lâmestumu-nnisâe felem tecidû mâen feteyemmemû sa’îden tayyiben femsehû bivucûhikum veeydîkum minh(u)(c) mâ yurîdu(A)llâhu liyec’ale ‘aleykum min haracin velâkin yurîdu liyutahhirakum veliyutimme ni’metehu ‘aleykum le’allekum teşkurûn(e)

Ey inananlar, namaza durmak istediğiniz zaman yıkayın: yüzlerinizi ve dirseklere kadar ellerinizi. mesh edin: başlarınızı ve topuklara kadar ayaklarınızı. Eğer cünüp iseniz tam temizlenin. Hasta yahut yolcu iseniz yahut biriniz çukur yerden* gelmişse, ya da kadınlara dokunmuş da su bulamamışsanız temiz toprağa teyemmüm edin; ondan yüzlerinize ve ellerinize sürün. Allah size güçlük çıkarmak istemiyor, fakat sizi temizlemek ve size olan nimetini tamamlamak istiyor ki, şükredesiniz. 5 Mâide Suresi 6. Ayet
 

    Görüldüğü gibi her iki ayette de Namaza nasıl durmamız gerektiği ve öncesi detaylandı-rılmıştır. 5 Mâide Suresi 6. Ayeti ela aldığımızda, içindeki cümleleri açarsak, konuya daha iyi vakıf oluruz.


Şöyle ki; Şu cümlede; “Yâ eyyuhâ-lleżîne âmenû”  “Ey inananlar, müminler;” “İżâ kumtum ilâ-ssalâti faġsilû” “Namaza durmak istediğiniz zaman yıkayın;”  “vucûhekum” “Yüzünüzü” ve “eydiyekum ilâ-lmerâfiki” “Ellerinizi dirseklere kadar.” Diyor Ayet. Yani, Namaz için yıkanması gereken vücudumuzun uzuvları; Yüzümüz ve dirseklerimize kadar ellerimiz oluyor.


        Daha sonra, aynı ayetteki şu cümle; “Vemsahû biruûsikum veerculekum ilâ-lka’beyn(i)(c) “ve Mesh edin: başlarınızı ve topuklara kadar ayaklarınızı.” Diyor.

Arapça “Mess” kelimesinin karşılığı; “Dokunma, değme, sürtme…” anlamına gelmektedir. Eğer bazı sözde ilahiyatçıların iddia ettiği gibi (erculekum) ayakların yıkanması bu ayette geçmiş olsaydı, aynı cümle içerisinde, biruûsikum “Başınızı” kelimesi ile, başımızı da tamamen yıkamamız gerekirdi. Yada “Mess” kelimesi, “veerculekum ilâ-lka’beyn(i)” “topuklara kadar  ayaklarınızı.” Cümlesin-den sonra gelmesi gerekirdi. Böyle olduğunu varsayalım, o zaman da, daha önceki cümlede, sonradan başımızı yıkayacaksak, neden yüzümüzü önceden yıkayalım ki?
Aynı ayetlerde bir başka cümle de; “ve-in kuntum cunuben fettahherû(c) Eğer cünüp iseniz tam temizlenin.” Diyor. Arapça “Cünüp” kelimesi,”Cinsel ilişkiye girmiş olup veya şehvetten boşalma olduğunda,  Dinen kirlendiğinizde, tamamen temizlenme.” Anlamına gelmektedir. Bu temizlenme de, şüphesiz bedenin tamamen yıkanması ile sonuçlanacak bir olaydır.

Ayetteki bir başka ifade ise; “mine-lġâ-iti” “Çukur yerden gelmişseniz” * temizlenin diyor. “gait” kelimesinin karşılığı,Arapça da“İnsan idrarı ve dışkısı” olarak geçer. “gaita” kelimesi de, bu atığın yapıldığı yer. Bizim Türkçede ki karşılığı “Tuvalet, Hela, WC.” gibi ünlemlerdir. “Tuvalet” kelimesi geniş bir kapsam alanı olduğundan, örneğin; makyaj yapılan yer veya atık çukurun bulunduğu yerle birlikte banyo, vs. olarak kullanıldığından, kimi çevirmenler ”Tuvalet” olarak açıklama yaparken, bir kısmı da “Çukur yer” kelimesini kullanır. Arapça da “gait” yapa kişi için, yine Arapça; “Taharet” etmek “Temizlenmek” yani; “gait” olan yerin temizlenmesi için kullanılır.


 Kuran’ı Kerimdeki bu ayetlerde, İslamiyet’te zorlama olmadığını gösteren, başka içerik vardır.  
ve in kuntum merdâ ev ‘alâ seferin ev câe ehadun minkum mine -lġâ-iti ev lâmestumu-nnisâe felem tecidû mâen feteyemmemû sa’îden tayyiben femsehû bivucûhikum veeydîkum minh(u)(c) mâ yurîdu(A)llâhu liyec’ale ‘aleykum min haracin velâkin yurîdu liyutahhirakum veliyutimme ni’metehu ‘aleykum le’allekum teşkurûn(e)Hasta-yaralı, yahut yolcu iseniz yahut biriniz çukur yerden* gelmişse, ya da kadınlara dokunmuş da su bulamamışsanız temiz toprağa teyemmüm edin; ondan yüzlerinize ve ellerinize sürün. Allah size güçlük çıkarmak istemiyor, fakat sizi temizlemek ve size olan nimetini tamamla-mak istiyor ki, şükredesiniz.” Diyor.

Bu Ayetin içindeki şu “ev lâmestumu-nnisâe” “ya da kadınlara dokunmuş” iseniz diye geçenparagrafta, tercüme açısından önem arz etmektedir. “Mess” kelimesi bildiğimiz gibi, “dokunma, değme, sürtme” anlamlarına geldiğini izah etmiştik. “lâ” takısı olumsuzluk içerir. “tum” ise “tatma, zevk alma” anlamına gelir. Kısaca “lâmestumu” kelimesi, “Cinsel ilişki, bera-berlik” anlamını taşır. Ayetteki paragrafta; “ev lâmestumu-nnisâe” “kadınlarla cinsel ilişki, beraberlik olmuşsa…” şeklinde ifade edilir. Buda; temizlenmeden Namaza durulmaması gereken, bir hareket olarak bizlere iletilir. Bunun dışında; kadının eli sizin elinize veya sizin eliniz kadının eline değdi diye Abdest almanız gerekmez.

Allah(cc); dinde zorlama olmadığını, her şeyin bir kolay tarafının bulunabileceğini bizlere bu ayette gösteriyor. “Su bulamamışsanız, temiz toprağa teyemmüm edin; ondan yüzlerinize ve ellerinize sürün.” Diyor.

Namaz için yapılan temizlenmenin karşılığı olan;“Abdest” veya “Gusul” ünde bozulmasına neden olan olaylar, yıkanmasını veya temizlenmesini gerektiren olaylardır. Bunun dışın-da; “Kustun, burnun kanadı, dişin çıktı, gül-dün…” gibi safsata uydurmalarla Namaza yapılan bu niyet, bozulmaz.
    
Namaz öncesi temizlenmeyi; “Âbdest” veya “Gusl” kelimesi olarak, kullanmakta bir sakınca yoktur. Her zaman temizlenebilir, ancak “Namaz” için özel temizlenme öncesi, “Gusl” bir başka deyimle “Abdes” te niyetlenmek, Namaza verdiğimiz önemin işaretidir. Çünkü; Kuran’ı Kerim de ki 4 Nisâ Suresi 43. Ayet ile 5 Mâide Suresi 6. Ayet te söz konusu tarif edilen yıkanma, “Namaz” içindir. O halde niyette, ona göre yapılması uygundur ve gerekir. “Niyet ettim, Allah’ın Rızası ile Ona kılacağım Namaz için (Abdest, Gusl,) almaya…” da diyebilirsiniz. Ya da; “Niyet ettim, Allah’ın izni ile onun adına kılacağım Namaz için Beden veya vücudumun temizlenmesine) de diyebiliriz. Önemli Allah(cc) için yapılacak görevin niyetidir.

Görüldüğü gibi; bahsi geçen gerek,4 Nisâ Suresi 43. Ayet ile, gerekse 5 Mâide Suresi 6. Ayet te, Namaz öncesi temizliğin temel kavramları verilmiştir. Ne söylendiği gibi; “Üç kere ağzına su al, üç kere burnuna, sağ elle yıkamaya başla, ayak parmaklarının arasını yıkarken, sağ başparmakla başla…” gibi hurafe sözler, dinimizin içerisine, ibadet şekli olarak yerleştirilmiştir. Ne yazık ki bu tür zorunlu teferruatlar, en üst dini makamların sitelerinde dahi yer almaktadır. Ya bu ayetleri çevirenler Arapça bilmiyor, ya da işlerine gelmiyor. Ne yazık ki; İnançlı insanları veya itikatlı insanları, zorla başka cephelere sürüklüyorlar ve dinimizi zor bir şekle sokmaya uğraşıyorlar. Şunu açıkça söyleyin; “Ey inanan müminler; Allahın huzuruna temiz olarak durun…” deyin. İnsanlar daha doğru bir şekilde algılar.

5 Mâide Suresi 6.Ayet teki cümleyi, iyi irdelememiz gerekir. Namaz için abdestin şeklini tarif eden bu ayette Allah(cc), biz inananlara güçlük çıkarmak istemediğini belirtiyor.
“mâ yurîdu(A)llâhu liyec’ale ‘aleykum min haracin velâkin yurîdu liyutahhirakum veliyutimme ni’metehu ‘aleykum le’allekum teşkurûn(e) Allah size güçlük çıkarmak istemiyor, fakat sizi temizlemek ve size olan nimetini tamamlamak istiyor ki, şükredesiniz.

Eğer Namaz kılacak kişinin elleri kirli ise; üç kere değil beş kerede yıkasın. Kafasında toz toprak varsa, gerektiğinde onu da yıkasın. Mescit veya toplu namazda daha dikkat çekici ve çevreye rahatsızlık verici bir durum olacağından, ayaklar çok kirlenmiş veya terli ise, elbette yıkasın. Ama bunları, İslamiyet’in içerisine, kalıp olarak oturtmaya kalkarsanız, Kuran’ı Kerim’in Ayetleri ile ters düşersiniz.
                 
                                NAMAZA ÇAĞRI

Arapça “Ezan” kelimesinin Türkçe karşılığı; “Namaza davet, çağırı” anlamına gelmektedir. Ezan’ın Arapçada bir başka karşılığı ise ”Nidâ” dır. Kur’an’ı Kerim’de geçen “Nidâ” kelimesi “Nun-Dal-Ya” kökünden olup, “Seslenmek”, “Çağırmak”, “Bağırmak” anlamına gelmektedir.

Ezân okunması ilk olarak, hicretin birinci senesinde Medîne de başlamış. Bundan önce, namaz vakitlerinde yalnız “Essalâtü câmia” “cemaat haydi Namaza!” diye çağırırlarmış. Rivayete göre; Müslümanların her namaz vaktinde kendiliğinden mescitlerde  toplanması güçleşince, Peygamber efendimiz Ashabına namaz vakitlerinin nasıl bildirilmesi gerektiğini sor-muş. Kimisi Hıristiyanlar gibi çan çalalım, bazıları da Yahudiler gibi boru çalınsın demişler. Kimisi de namaz vakti ateş yakıp yukarı kaldıralım teklifinde bulunmuş. Fakat Hz. Muhammed, bunların hiç birini kabul etmemiş. O gece Eshâb-ı kirâmdan Abdullah bin Zeyd ve hazreti Ömer rüyâlarında, Namaza nasıl çağırılması gerektiğini görüp, Peygamberimize bildirmişler. Peygamber efendimiz de; “İnşâallah hak, gerçek bir rüyadır. O kelimeleri Bilâl’e öğretin, okusun.” Buyurmuş. Medînede ilk “Ezan” okuyan kişinin; Bilâl-i Habeşî olduğu, Mekkede ise; Habîb bin Abdurrahmân olduğu İslami Kaynaklarda belirtilmiştir.

Ezân okuyana ”Müezzin” denir. Müezzin ezânı herkese duyurmak için yük-sek sesle ve yüksek bir yerde okur. Camilerin sembolü olan, üzerine çıkılıp ezân okunan minâ-relerin ilkini Eshâb-ı kirâmdan Mesleme bin Mahled, Mısır’ da vâliyken, hicrî 58 senesinde hazreti Muâviye’nin emriyle yaptırdı.
Cumâ Namazındaki birinci ezân, Hz. Osman zamâ-nında başlamıştır. Asırlardan beri yapıldığı için de, İslâm âdeti olmuştur. Ezân dan sonra salât ve selâm okumak, ilk olarak, hicrî 781 (M.1351) senesinde, Sultan Nâsır Selâhaddînin emriyle, Mısır da başlamış. Cenâze olduğunu bildirmek için minârelerde salât okunması ise, mûteber kitaplarda yazılı değildir. Dinde sonradan ortaya çıkarılan bir iştir.
Kuran’ı Kerim de ki 5 Mâide Suresi 58. Ayet“Ve-iżâ nâdeytum ilâ-ssalâti-tteażûhâ huzuven vela’ibâ(en)(c) żâlike bi-ennehum kavmun lâ ya’kilûn(e)”“Namaza çağır-dığınızda, onu alay ve eğlenceye alırlar. Bu, onların akıl etmeyen bir topluluk olmasındandır.” Diyor. “Ve-iżâ nâdeytum ilâ-ssalâti” “Namaza çağırdığınızda” cümlesinden, Namaz için “Ezan” okunduğunu işaret eder.
“Yâ eyyuhâ-lleżîne âmenû iżâ nûdiye lissalâti min yevmi-lcumu’ati fes’ev ilâ żikri(A)llâhi ve żerû-lbey’(a)(c) żâlikum ayrun lekum in kuntum ta’lemûn(e)”“Ey inananlar cuma günü namaz için nida edilince size, hemen Allah'ı anmaya koşun ve bırakın alışverişi; bu, daha da hayırlıdır size bilirseniz. “ 62 Cum’â Suresi 9. Ayet
Bu Ayetteki ; “ iżâ nûdiye lissalâti min yevmi-lcumu’ati fes’ev” “cuma günü namaz için nida edilince size,” paragrafından; “iżâ nûdiye lissalâti”“Namaz için çağrıldığınızdacümlesini görebiliriz.
     Kuran’ı Kerim’in İnişi sırasına göre; Cum’â Suresi 110. sırada Mâide Suresi ise112. sırada yer alır. Medine de inen bu iki sure, Kuran’ın son Surelerinden olması vesilesi ile bu Surelerden önceki zamanlarda, da “Namaza çağrı” yapıldığını işaret eder. Ancak tarihsel olarak bir bilgi bulunmaz.  

Ezanın
Arapçası şudur:

“Allahüekber,Allahüekber, Allahüekber, Allahüekber.
 Eşhedü en lâ ilahe illallah, eşhedü en lâ ilahe illallah. Eşhedü enne Muhammeden resûlullâh, eşhedü enne Muhammeden resûlullâh.
 Hayye ales-salât, hayye alessalât. Hay-ye alel-felâh, hayye alel-felâh. Allahü ekber, Allahü ekber,lâilâhe illallah.”
 “Tanrı uludur, Tanrı uludur. Tanrı uludur, Tanrı uludur.
Şüphesiz bilirim bildiririm Tanrıdan başka yoktur tapacak. Şüphesiz bilirim bildiririm Tanrıdan başka yoktur tapacak. Şüphesiz bilirim bildiririm Tanrının elçisidir Muhammed, şüphesiz bilirim bildiririm Tanrının elçisidir Muhammed.
Haydin namaza, haydin namaza. Haydin felaha, haydin felaha. Tanrı uludur,Tanrı uludur. Tanrıdan başka yoktur tapacak.”

“Ezan Türkçe mi okunsun yoksa Arapça mı?”
Bu konuyu arada bir, temcit pilavı gibi, ısıtıp ısıtıp ortaya sürerler. Cumhuriyeti`in ilk kurulduğu dönemde Arapça orijinalinin yerine, Diyanet İşleri Başkanlığı`nın 18 Temmuz 1932 tarihli bir genelgesi ile ezanın Türkçe okunmasına karar verdi. Bu uygulama ile 18 sene boyunca ezan, Türkçe okunmuştur. daha sonra 16 Haziran 1950`de ezanın Arapça da okunabilmesine izin verilmiştir. İlgili kararla, Türkçe ezan yasaklanmasa da, Türkçe ezan okunması tümüyle terkedilmiştir. Günümüzde, serbest olmasına karşın, camilerde yalnızca Arapça ezan okun-maktadır.
 
İbadetin genelinde, Türkçe olmasını savunanlardanım. Lakin “Ezan” konusuna gelince, orada durun derim.  Hıristiyan âlemi, asırlardır Pazar günü için kiliselerden, büyük çanlarla kendi inananları davet ederler. Yahudiler ise sinagoglara daveti, kendilerine has uzun boruların çalınması ile duyururlar. “Arapça ezanı ben anlamıyorum!” diyen ve Türkçe okunmasını isteyen kesimler, inanın maksatları camiye filan gitmek değil, isteseler Ezanın Türkçe manasını her yerden öğrenmeleri, beş dakikalarını almaz. Hiç duydunuzmu Hıristiyan alemi, “Yahu kiliselerden Pazar günleri çan çalmayalım, havi fişek atalım!” dediler mi? Yada Yahudiler Cumartesi günleri boru yerine, saksafon çalmayı düşünmezler mi?  Bırakın da tüm dünyada İslam âleminin ortak benimsediği ve karar kıldığı ezan, Arapça olsun. Ben Japonya da ABD de duyduğumda da, Allah için namaza davetini algılarım, Afrika’nın ücra bir köşesin de de olsa, Ezan okunduğunda anlarım. Ezanın sesinde öylesine muhteşem bir davet vardır ki, anlamak isteyen büyük bir huşu içinde kalır. Nasıl ki yemeğe tat veren, onun sosudur. Namazı namaz yapan da, ona davet eden ezanın sesidir. Bırakın artık, inanan insanları bu zevkten mahrum etmeyi…
 
                  NAMAZI KILMA YERİ

Allan(cc) için kılınacak ve Kuran’ı Kerim’e göre “Farz” olan “Namaz”ın kılınacağı yer, Ona olan saygı ve minnet-tarlığımızın da bir örneği olarak, Allah(cc)a yakışır bir şekilde temiz olmalıdır. Allah'a ibadet etmek isteyen kimse için, belirli bir yer seçme şartı yok­tur. Camide, evde, tarlada ve temiz olan her yerde, Namaz ibadeti yerine getirilebilir.
“Ve-iż ce’alne-lbeyte meśâbeten linnâsi veemnen vetteiżû min mekâmi ibrâhîme musallâ(en)(s) ve’ahidnâ ilâ ibrâhîme ve-ismâ’île en tahhirâ beytiye littâ-ifîne vel’âkifîne ve-rrukke’i-ssucûd(i)“Hatırla o zamanı ki, biz o evi insanlar için sevap kazanmaya yönelik bir toplantı yeri ve güvenli bir sığınak yaptık. Siz de İbrahim in maka-mından bir dua/ namaz yeri edinin. İbrahim ve İsmail'e şu sözü ulaştırmış-tık: "Tavaf eden-ler, kendini ibadete verenler, rükû-secde edenler için evimi temizleyin!"der. 2 Bakara Suresi 125.Ayet
“Ve-iż bevve/nâ li-ibrâhîme mekâne-lbeyti en lâ tuşrik bî şey-en vetahhir beytiye littâ-ifîne velkâ-imîne ve-rrukke’i-ssucûd(i)” “Bir zamanlar İbrahim için, o evin yerini, şöyle diyerek hazırlamıştık: Bana hiçbir şeyi ortak koşma, evimi; tavaf edenler, kıyamda duranlar, rükû-secde edenler için temizle.” 22 Hac Suresi 26. Ayet de, aynı şekilde, Namaz ibadetinin yerine getirileceği yerin, temizliğinden bahseder.
Namaz için bedensel temizlik nasıl ayetlerde belirtilmiş ise, Mescit’e gidilmesi gerektiğinde de, Nasıl bir şekilde olmamız gerektiği, Kuran’ı Kerim de belirtilmiştir.
“Yâ benî âdeme użû zînetekum ‘inde kulli mescidin vekulû veşrabû velâ tusrifû(c) innehu lâ yuhibbu-lmusrifîn(e)” “Ey âdem-oğulları! Tüm mescitlerde süslü, güzel giysilerinizi kuşanın. Yiyin, için fakat israf etmeyin. Allah israf edenleri sevmez.” 7 A’râf Suresi 31. Ayet
Bu Ayetteki, Namaz için Mescitlere gidiş kıyafetimiz belirlenirken, Ferdi olarak Namaz’ı eda edeceğimiz durumlarda da, illaki süslenmek değil de, Yüce Yaratana karşı saygımızın bir nişanesi olarak, ortamın Temiz ve kıyafetimiz inde o derece düzgün olması gerekir.
Kuran’ı Kerim de, Namaz ı kılmak için uygun yerler hakkında, 9 Tevbe Suresi 107. ve 108. Ayetler Müminlere gerekeni açıklamıştır.
“Velleżîne-tteażû mesciden dirâran vekufran vetefrîkan beyne-lmu/minîne ve-irsâden limen hâraba(A)llâhe verasûlehu min kabl(u)(c) veleyahlifunne in eradnâ illâ-lhusnâ(s) va(A)llâhu yeşhedu innehum lekâżibûn(e)” (107.Ayet)
“Lâ tekum fîhi ebedâ(en)(c) lemescidun ussise ‘alâ-ttakvâ min evveli yevmin ehakku en tekûme fîh(i)(c) fîhi ricâlun yuhibbûne en yetetahherû(c) va(A)llâhu yuhibbu-lmuttahhirîn(e)” (108.Ayet)
 “Bir de şunlar var: Tutup bir mescit yapmışlardır: Zarar vermek için, nankörlük/gerçeği örtmek için, inananları fırkalara bölmek için, daha önceden Allah ve resulüyle savaşmış kişiye gözetleme yeri kurmak için. "İyilik ve güzellikten başka bir şey istemiş değiliz!" diye gerile gerile yemin de edecekler. Allah şahittir ki, onlar kesinlikle yalancıdırlar. (107.Ayet)
Böyle bir mescitte sakın namaza durma! Daha ilk gününde takva üzerine kurulan bir mescit, içinde namaz kılman için çok daha uygundur. Temizlenmek arzusu taşıyan erler vardır o mescitte. Allah, temizlenenleri sever. diyor, Tevbe Suresi108.Ayet te  Kuran’ı kerim.
A’râf Suresi 29. Ayet de; Namazı eda ederken alacağımız tavır konusunda da bize bilgi veriyor. Yani “Kıyam, Rükû ve Secde” için, kime? Nasıl? durmamız gerektiği açıklanıyor.
“Kul emera rabbî bilkist(i)(s) veekîmû vucûhekum ‘inde kulli mescidin ved’ûhu mulisîne lehu-ddîn(e)(c) kemâ bedeekum te’ûdûn(e)” “(Ya Muhammed) Şunu da söyle: Rabbim bana adaleti emretti. Her mescitte yüzlerinizi O'na doğrultun. Dini yalnız O'na özgüleyerek O'na yakarın. Tıpkı sizi ilk yarattığı gibi O'na döneceksiniz de.” 7 A’râf Suresi 29. Ayet

 NAMAZDAKİ YÖNÜMÜZ

“Kıble” kelimesi, Arapça “Kıbel” kelimesinden türemiştir. “Kıbel” “yön, taraf” anlamına gelir. “Kible” kelimesinin lügat karşılığı ise; “Herkesin darlıkta başvurduğu kapı, taraf.” Anlamına gelmektedir.
“Vele-in eteyte-lleżîne ûtu-lkitâbe bikulli âyetin mâ tebi ’û kibletek(e)(c) ve-mâ ente bitâbi ’in kibletehum(c) vemâ ba’duhum bitâbi’in kiblete ba’d(in)(c) vele-ini itteba’te ehvâe-hum min ba’di mâ câeke mine-l’ilmi() inneke iżen lemine-zzâlimîn(e)Sen Kitap verilenlere her türlü ayeti getirsen yine onlar senin kıblene uymazlar; sen de onların kıblesine uyacak değilsin. Onlar birbirlerinin kıblesine de uymazlar. Sana gelen ilimden sonra onların keyiflerine uyarsan, o takdirde sen, mutlaka zalimlerden olursun. 2 Bakara Suresi 145. Ayet
Bu ayetteki Tercüme ve yorumu dikkatle incelersek, Ayette geçen; ”mâ tebi’û kibletek” Onlar (Hırıstiyanlar ve Yahudiler)“Senin kıblene tabi olmaz, uymaz.” Diyor. Söz konusu “Kible” kelimesi, “Mekke” veya “Kâbe” olarak değil, Allah(cc)ın Hz. Muhammed’e vahy ettiği “Hak” yolu. Yani, Kuran’ın yoludur.
“Kad nerâ tekallube vechike fî-ssemâ-(i)(s) felenuvelliyenneke kibleten terdâhâ(c) fevelli vecheke şetra-lmescidi-lharâm(i)(c) vehayśu mâ kuntum fevellû vucûhekum şetrah(u)(k) ve-inne-lleżîne ûtu-lkitâbe leya ’lemûne ennehu-lhakku min rabbihim(k) vema(A)llâhu biġâfilin ‘ammâ ya’melûn(e)Biz senin, yüzünün habire göğe doğru çevrildiğini elbette görüyoruz. Hoşlanacağın bir kıbleye seni elbette döndüreceğiz. Artık yüzünü Mescid-i Haram yönüne çevir. Nerede olsanız yüzünüzü Mescid-i Haram yönüne döndürün. Kendilerine kitap veri-lenler, onun, Rablerinden bir gerçek oldu-ğunu çok iyi bilirler. Allah onların yapıp ettiklerinden habersiz değildir. Diyor 2 Bakara Suresi 144. Ayet

     Bazı İlahiyatçıların Kıble konusunda savunduğu, Kuran’ı Kerim deki bu
Bakara Suresi 144. Ayet tir. İlk andaki tercüme-ye göre, “Na-maz” ın kılış yönü, yani “Kıble”sinin “Mescid-i Haram”, yani “Kâbe” olarak yorumlamaları doğrudur. Ancak; Kuran’ı Kerimdeki “Ayet”lerin bir kısmı tek başına bir mana, bir kılavuz olarak bizlere yansırken, bazı ayetleri de yorumlarken, “Sure”nin tamamını gözden geçirmemizde, yarar olduğun görürüz.
Bakara Suresinin tamamı Medine de “Vahy” olmuştur. O zamanda Mekke ve tabi ki Kâbe “Mescid-i Haram” halen Müşriklerin, yani Hz. Muhammed’e karşı olan, putperestlerin kontrolünde bulunuyordu. Onun Mekke ye bir an dönme tutkusu ve sıkıntısı karşısında, Allah(cc) Bu Ayetle yakında oraya döneceğini de müjdelemiş olabilir. Eğer ki Konu “Namazın Kıblesi” olarak ela alınmış olsaydı. Allah(cc) bu ayette “Namaz”ı yani “Salat”ı da veya “Secde” kelimelerini de, “Kible” kelimesi ile birlikte kullanmazmıydı? O halde söz konusu Mescid-i Haram” a yönünün dönülmesi, bu ayette mecazi anlamda kullanılmıştır.
“Velikullin vichetun huve muvellîhâ(s) festebiku-layrât(i)(c) eynemâ tekûnû ye/ti bikumu(A)llâhu cemî’â(an)(c) inna(A)llâhe ‘alâ kulli sey-in kadîr(un) Herkesin bir yönü vardır, ona döner. O halde hayırlarda yarışın. Nerede olursanız olun Allah sizi bir araya getirecektir. Allah her şeye güç yetirendir. 2 Bakara Suresi 148. Ayet
“Vemin hayśu aracte fevelli vecheke şetra-lmescidi-lharâm(i)(s) ve-innehu lel hak-ku min rabbik(e)(k) vema(A)llâhu biġâ filin ‘ammâ ta’melûn(e) Nereden yola çıkar-san çık, yüzünü Mescid-i Haram'a döndür. Bu, elbette Rabbinden gelen gerçektir. Allah, yaptıklarınızdan habersiz değildir. 2 Bakara Suresi 149. Ayet
Bakara Suresi 148.  149.Ayetler de de görüleceği gibi, tamamına endeksli olarak; Surenin genelinde, ayetde  Hz. Muhammed’in, Mekke’de kalan ve orada bulunan Müslümanlar la, yakında bir araya geleceğini söylüyor. Belirttiğimiz gibi Namaz la, yani “Salat” ve “Secde” ile ilgili Ayetlerde her şey detaylandırılırken, Namazın yönü konusunda, iddia edilen bu ayetlerin, Namaz la bir alakası olmadığı açıktır.
“Veli(A)llâhi-lmeşriku velmaġrib(u)(c) feeynemâ tuvellû feśemme vechu(A)llâh(i)(c) inna(A)llâhe vâsi’un ‘alîm(un)Doğu da Batı da Allah'ındır: Nereye dönerseniz dönün Allah'ın yüzü-zatı oradadır. Unutmayın ki Allah rahmet ve kudretinde sınırsızdır, her şeyi bilendir. 2 Bakara Suresi 115. Ayet
Aynı sure içerisinde yer alan,115. Ayet  te, açıkca;“Allah(cc) her yerde” diyor. Toplu olarak Mescit ve Camilerde Namazı eda ederken, “Kıyam”a uygun olarak tek yöne sıralanmak, doğru bir harekettir. Müslümanların kıldıkları Namazı Mescidi Haram’a dönerek kılmalarında bir sakınca var mı? Elbette ki yok. Müslümanlar, Mescit ve Camilerde, Mescidi Haram yönünü kıble olarak değerlendirip oraya dönüp namazı kılarlarsa kılsınlar. Hiç kimse Haram, günah, farz değil şeklinde bir yorumda bulunamaz. Ama bireysel olarak Evde Tarlada, iş yerinde… Namazın yönü şurası olması gerek denemez. Ancak; Namaz da Allah(cc)ın huzuruna duracağımızdan, Önümüz düz bir duvar yada perde, Arazi de ise açık bir alan olması icap eder. Resim, şekil veya herhangi bir nesnenin bulunması, doğru bir yönlendirme olmayacağı kanısındayım.

 
NAMAZIN BÖLÜMLERİ

Kuran’ı Kerime göre “Farz” olan “Salat” yani “Namaz”ın kılınışı bu 22 Hac Suresi 26. Ayet te belirtilmiştir. “Ve-iż bevve/nâ li-ibrâhîme mekâne-lbeyti en lâ tuşrik bî şey-en vetahhir beytiye littâ-ifîne velkâ-imîne ve-rrukke’i-ssucûd(i)” “Bir zamanlar İbrahim için, o evin yerini, şöyle diyerek hazırlamıştık: Bana hiçbir şeyi ortak koşma, evimi; tavaf edenler, kıyamda duranlar, rükû-secde edenler için temizle.”
Allah’a(cc) karşı yapılan “Namaz” ibadetinde, şekilsel olarak üç hareket öne çıkar. “velkâ-imîne ve-rrukke’i-ssucûd(i)” “…kıyamda duranlar, rükû-secde edenler için.” Bunlar sırasıyla; “Kıyam, Rükû ve Secde” dir.

 
SECDE

Kuran’ı Kerim’e göre Farz olan, Allah’a(cc) karşı yapılan “Namaz” ibadetinde, şekilsel olarak üç hareket, öne çıkar. Bunlardan en önemlisi “Namaz”ın temeli olan “Secde”dir. Bu yönü Kuran’ı kerimde de Mana açısından “Secde Suresi”nin olmasının yanı sıra, 90 Ayet de yer alan, “Namaz” ibadetinin uygulanmasının içinde, çoğunlukla “Secde” kelimesi yer almış, bunun yanı sıra, 55 ayette de ayrıca, ibadetin şekli ve konusu belirtilmiştir.
Kâinattaki bütün canlı ve cansız varlıklar; Yıldızlar, güneş, ay, bitkiler ve ağaçlar, Uçan, sürünen, yüzen tüm hayvanlar âlemi,  Allah'a zikir ve tesbih ederler. Allah’ın yarattığı varlıklardan; Melekler, Cinler ve İnsanlar da “secde” ile Allah'a yönelirler.
“Veli(A)llâhi yescudu men fî-ssemâvâti vel-ardi tav’an vekerhen vezilâluhum bilġuduvvi vel-âsâl(i)” Göklerde ve yerde olanların hepsi, ister istemez Allh'a secde ederler. Gölgeleri de sabah akşam uzanıp kısalarak O'na secde etmektedirler.” “13 Râ’d Suresi15. Ayet”diyor.
Allah(cc) Kuran’ı Kerim de; “7 A’râf Suresi 11. Ayet” de “Velekad aleknâkum śümme savvernâkum śümme kulnâ lilmelâ-iketi-scudû li-âdeme fesecedû illâ iblîse lem yekun mine-ssâcidîn(e)”“Andolsun ki sizi yarattık, sonra sizi biçimlendirdik, sonra da meleklere "Âdem'e secde edin" dedik. Onlar da secde ettiler. Ama İblis etmedi, secde edenlerden olmadı o.” Diyor.
İnsanoğlunun bildiği ve Kuran’ı Kerim den öğrendiğimize göre; “Âdem Peygamber”in yaradılışı ile secde, Allah’ın emirleri doğrultusunda, inanışımızda yer almıştır.
“Kul âminû bihi ev lâ tu/minû(c) inne-lleżîne ûtû-l’ilme min kablihi iżâ yutlâ ‘aleyhim yairrûne lil-eżkâni succedâ(n)”“De ki: "İster inanın ona, ister inanmayın. O, kendilerine daha önce ilim verilmiş olanlara okunduğunda, onlar, çeneleri üstü secdelere kapanıyorlar." “17 İsrâ Suresi 107. Ayet”
Bu “107”nci ayetten de anlaşılacağı gibi; Kuran’ı Kerim de isimleri belirtilmiş olan, olmayan ve Hz. Muhammed’e kadar gelen tüm peygamberlerin, Hz Meryem dahi, Allah(cc) karşı en önde gelen vazifelerinden biri, minnet ve şükranın bir timsali olan “Namaz”, diğer bir anlam da da, “Secde” etmeleri emredilmiştir.
“Yâ meryemu-knutî lirabbiki vescudî verke’î me’a-rrâki’în(e)” “Ya 'Meryem, Rabbine gönülden itaatte bulun, secde et ve rüku edenlerle birlikte rüku et.'” 3 Âl’i İmrân Suresi 43. Ayet  
SecdeArapça; “Yere kapanmak ve yüzünü yere sürmek” anlamına gelen bir kelimedir. Bu kelimeden türeyen; “Secde-gâh” Secde edilecek yer manasında kullanılırken, yine “Secde’den” yani Seccade şeklinde telaffuz edilen kelime ise Üzerinde Namaz kılınacak küçük örtü anlamında kullanılır. Kuran’ı Kerimde 90 Ayet de yer alan “Namaz” ibadetinin uygulanmasının içinde çoğunlukla “Secde” kelimesi yer alırken, ibadetin şekli konusunda da 55 ayette belirtilir.
“ Muhammedun rasûlu(A)llâh(i)(c) velleżîne me’ahu eşiddâu ‘alâ-lkuffâri ruhamâu beynehum(s) terâhum rukke’an succeden yebteġûne fadlen mina(A)llâhi ve ridvânâ(en)(s) sîmâhum fî vucûhihim min eśeri-ssucûd(i)(c) żâlike meśeluhum fî-ttevrât(i)(c) ve meśeluhum fî-l-incîli kezer’in arace şat-ehu feâzerahu festaġleza festevâ ‘alâ sûkihi yu’cibu-zzurrâ’a liyaġîza bihimu-lkuffâr(a)(k) va’ada(A)llâhu-lleżîne âmenû ve ’amilû-ssâlihâti minhum maġfiraten ve ecran ‘azîmâ(n)”48 Fetih Suresi 29. Ayet te; “Secde”nin yapılışı konusunda bir açıklama vardır. Ayetin içerisinde ki şu paragrafta yer alan; “terâhum rukke’an succeden yebteġûne fadlen mina(A)llâhi ve ridvânâ(en)(s) sîmâhum fî vucûhihim min eśeri-ssucûd(i)(c)” kelimesinde; “Onların [namazda] eğilerek (ve) yere kapanarak Allah'ın lütuf ve rızasını aradıklarını görürsün: onların işaretleri, yüzlerindeki secde izleridir. Der. Her ne kadar Arapça manası bilinmekte ise de, bu ayette şekil olarak yine de zikredilmiştir. Çünkü Secde kelimesinin manası “Yüz üstü Yere kapanmak ve yüzünü yere sürmek” dir.
Kuran’ı Kerimin de Arapça olarak indirilmesinden dolayı, bu kelimenin manasını ilk Müslümanların anlamaması, mümkün değildir. Yeryüzünde secde, sadece Müslümanlara has bir kavram değildir. Tarih boyunca; Budistler, Krallıklar, Şah ve benzer inanç ve itikâdi davranışlarda da, saygı ve korku ile özdeşleştirilen çeşitli şekillerde secde vardır. Ancak genel kavramı; “Yüz üstü Yere kapanmak ve yüzünü yere değdirmek” dir.Örneğin; Türkçede “Uyu” diye söylediğimizde, karşımızdaki kişinin, “-Nasıl uyuyayım? Ayakta mı? Oturarak mı? Yoksa yatarak mı? Diye sormasını beklemezsiniz. Genel bir kavram olduğu için de, bu söylemle, karşıdaki kişinin yatarak uyuması gerekir. Arapça da “secde”nin de manasını, Arapçayı anlayan veya konuşanın bilmemesi, mümkün değildir. “Secde”nin farklı bir şekli de olmaz. Bu nedenle de Kuranı’ Kerimdeki “Secde edin” kelimelerinden de farklı bir yorum çıkarmak mümkün değildir, her ayette “secde”yitarif etmenin de bir manası zaten olamaz.
 
RÜKÛ

Allah’a(cc) karşı yapılan “Namaz” ibadetinde, Kuran’ı Kerim’e göre Farz olan, şekilsel olarak ikinci hareket “Rükû”dur. “Rükû” Arapça “Rükep” “Dizler” manasına kelen kelimeden türemiştir. “Rükû” kelime manasındayine Arapça olup;” Elleri dizlere dayayarak eğilme.” anlamına gelmektedir.
“Veakîmu-ssalâte veâtu-zzekâte verke’û me’a-rrâki’în(e)” “Namazı kılın, zekatı verin, rüku edenlerle (Allah'ın huzurunda eğilenlerle) beraber eğilin.” 2 Bakara Suresi 43. Ayet
“Ve-iż ce’alne-lbeyte meśâbeten linnâsi veemnen vetteiżû min mekâmi ibrâhîme musallâ(en)(s) ve’ahidnâ ilâ ibrâhîme ve-ismâ’île en tahhirâ beytiye littâ-ifîne vel’âkifîne ve-rrukke’i-ssucûd(i)”“o zaman Biz Mâbed'i insanların tekrar tekrar yöneleceği bir hedef ve bir kutsal sığınak yapmıştık:Öyleyse İbrahim için vaktiyle belirlenen yeri ibadet mahalli edinin. Nitekim Biz, İbrahim ve İsmail'e emrettik: “Mâbedimi, onu tavaf edecekler için, onun yakınında tefekküre dalacaklar için ve [namazda] rukû ve secde edecekler için temiz tutun.” 2 Bakara Suresi 125. Ayet

Yukarıdaki iki ayette görüleceği gibi, şekil ve uygulama yönünden nasıl olacağı kısaca belirtilmiştir. Önceden de diğer misallerle açıkladığımız gibi, Arapça “Elleri dizlere dayayarak eğil-me..” şeklinin “Rükû” olarak telaffuz edildiği, de defalarca Kuran’ı Kerimde belirtilmesi gerekmezdi. Nasılsa; O zamanki Müslüman olan kişiler, önceden de olduğu gibi, manasına göre hareket ederek, eğilmenin “Rükû” olduğunu biliyorlardı.

       Arapça “Elleri dizlere dayayarak eğilme..”şekli “Rükû”, Kuran’ı Kerim deki “Namaz”ın kılı-nışındaki ikinci önemli hareket olup, “Secde” nin önünde yer alır. Yani; Secdeyle varmak için, mutlaka “Rükû” yapmak, yani dizlerin üzerinde eğilmek gerekir. Kısaca; “Rükû” “Secde”yi başlatan harekettir.
 
KIYAM

        “Namaz”ın kılınışındaki üçüncü hareket olan “Kıyam”ın Arapça karşılığı; “Kâim” kelimesi “Ayak da durma, ayağa kalkma.”dan türemiştir. Kıyamet” kelimesinin karşılığı olan; “Ölülerin tekrar dirilip, ayağa kalkması.” Kelimesinin manasından da, “Kıyam” kelimesinin manasını anlayabiliriz.
Yes-elu eyyâne yevmu-lkiyâme(ti)”  “O kıyamet (Ölülerin tekrar dirilip, ayağa kalkma ) günü ne zaman? diye sorar.” 75 Kıyâmet Suresi 6. Ayet
“Yevme yekûmu-nnâsu lirabbi-l’âlemîn(e)”  “O gün insanlar, alemlerin Rabbi için (kıyam eder) ayağa kalkar.” 83 Mutaffifîn Suresi 6. Ayet diyor.

Görüldüğü gibi,
“Kıyam” keli-mesinin içeriği, in-sanların Namaz kı-larken ayakta dur-ması gerektiği ne, bir işarettir. Namaz daki “Kıyam”ın ya-pılış şekli, aşağıda-ki Bakârâ Su-resi 238.Ayet te  de belirtilmiştir.
“Hâfizû ‘alâ-ssalevâti ve-ssalâti-lvu-stâ vekûmû li(A)llâhi kâni-tîn(e)”
Namazları/duaları ve orta namazı / orta duayı koruyun. Tam bir saygıyla Allah'ın huzurunda kıyam edin.” 2 Bakârâ Su-resi 238. Ayet

     Namazlarda duruş şekli “kıyam”, yani “kaim” in, bu Ayette ki
(A)llâhi kânitîn kelimesi ile, Allah (cc) için kılınacak Namaz'da, huzu-runda nasıl saygı ile durul-ması gerektiğini, öğlen namazı ile birlikte vurguluyor. Kıyamda ki saygı ile duruş; “Hazır ol” manasında kesinlikle değil. Tarih boyunca tüm kültürlerde olduğu gibi, “Elleri biri birinin üzerine kavuşturmak” suretiyle durmaktır.

Burada ellerin konumu; Sağ el sol elin üzerinde, yok sol el sağ elin üzerinde olacak diye bir emir yoktur. Önemli olan saygının ifadesi olarak “Senin emrindeyim, sana aidim…” anlamına gelen ellerin, biri birinin üzerinde kavuşturulmasıdır.


 
NAMAZIN KILINIŞI
NİYET

Kılınacak Namaza başlamadan önce niyet esastır. Kime? Niçin? Nasıl? Kıldığını belirtmen gerekir. (vetahhir beytiye littâ-ifîne velkâ-imîne ve-rrukke’i-ssucûd(i)” “evimi; tavaf edenler, kıyamda duranlar, rükû-secde edenler için temizle.” Hac Suresi 26.Ayet deki bu cümlede, belirtilmiştir.) Namazı eda edeceğin yerin temizliğine dikkat ettikten sonra, “Kıyam” duruşunda; “Niyet ettim Allah(cc) için Akşam Namazını kılmaya.”Veya “Sabah” ya da “Öğle” Namazları için niyet yapabilirsiniz.
Bunun dışında Niyete; “Farz” veya “sünnet” gibi yahut “dört Rekâtı… Şunun için, iki rekâtı da… Şunun için.” cümlelerini kurmak, büyük hata ve Allah(cc) şirk koşmaktır. Tamlamaları eklemenize gerek yok. Çünkü kılınan Namaz, yalnız Allah(cc) içindir ve “Farz” olduğu da Kuran’ı Kerim’de zaten zikredilmiştir.
“Ve enne-lmesâcide li(A)llâhi felâ ted’û me’a(A)llâhi ehadâ(n) “Mescitler Allah’ın dır. O halde Allah ile birlikte başkasına yalvarmayın, dua etmeyin.” 72 Cin Suresi 18. Ayet
Arapça “Salat”, Farsça “Namaz” kelimesini karşılığı, Allah(cc)a yakarmak, minnet ve şükran duygularımızı açıklamak, ona olan minnet borcumuzu “Secde” ederek karşılık vermektir. Bunun içinde “Namaz”ı eda ederken okuduğumuz dua, yalnız ve ve yalnız Allah(cc) adına olmalıdır. 72 Cin Suresi 18. Ayet açık ve net bir şekilde, ibadetin kime yapılması gerektiğin belirtmiştir.
 Allah(cc) Kuran’ı Kerim de açıkça belirterek, Peygamberi uyarıyor. “Kul inne salâtî venusukî vemahyâye vememâtî li(A)llâhi rabbi-l’âlemîn(e)” “De ki: Şüphe yok ki "Namazım, ibadetlerim, hayatım ve ölümüm, alemlerin Rabbi Allah içindir.” 6 En’âm Suresi 162. Ayet
Bu ayetlerde görüldüğü gibi, şüphesiz “Salat” yani  “Namaz” (Allâhi rabbi-l’âlemîn(e)” Alemlerin Rabbi Allah içindir.” Allah(cc) dışında hiç kimseye, ama hiç kimseye… Peygamber, evliya ve ya başka isim ve sıfattaki varlıklara, Namaz kılınmaz. İsmini bile “Salat” yani “Namaz” da zikretmek, Allah(cc) şirk koşmaktır. Bu konuda tartışmak veya düşünmek dahi caiz değildir. Şüphesiz “İslam” la bağdaşmaz, o kişi de “Müslüman” olamaz.
Sözde; kendilerini ilahiyatçı olarak yorumlayan bazı zatlar, hatta bu konuda en üst makamı işgal eden kurumlar dahi, kendilerini bir “Mezhep in “Tarikat Şeyhi” olarak, ön plana çıkarıyorlar. Yıllardır “Kral çıplak?” sözünü bir türlü gündeme getirmiyorlardı. Ancak Teknolojiye yenik düştüler. Bizlere İslamiyet’in önderi olduğunu lanse ederek; ”Şu Hak mez-hebi, bu değil? Şu Haram, Bu değil. Sünneti sakın terk etme cehennemlik olursun. Devr-i ıskatı, vitr’i yerine getir yoksa dinden olursun…” gibi bir sürü zırva ve uydurma davranışları, İslamiyet’in içerisine yerleştirdiler.
“Sünnet” kelimesinin Arapça karşılığı; ”Tavır, yol-yöntem” dir. Ancak birileri, dediğimiz gibi bu kelimeyi; “Hz. Muhammed’in yaptıkları ve söyledikleri…” olarak yorumlamaktadır. Tabi ki bu yolun takipçileri de “Sünni” olurlar. Bu güne kadar da, Hangi Müslüman’a “Sünnet” kelimesini sorsanız, Alacağınız cevap “Hz. Muhammed’in yaptıkları ve söyledikleri…” der. Çünkü birileri onlara öyle söyledi, öyle öğretildi. Fakat birileri de çıkıp; “Şu Kuran’ı Kerim’in Türkçe tercümesini, birde ben okuyayım…” demez. Yıllardır Korkumuzdan Duvarlardan indirip, okutmadılar bizlere, o halde şu iki ayetteki “Sünnet “ kelimesinin ne için kullanıldığına bakın!
“Mâ kâne ‘alâ-nnebiyyi min haracin fîmâ ferada(A)llâhu leh(u)(s) sunneta(A)llâhi fî-lleżîne alev min kablu vekâne emru(A)llâhi kaderan makdûrâ(n) “Allah'ın kendisine farz kıldığı şeyde peygambere hiçbir vebal yoktur. Daha önce gelip geçmişlerde de Allah'ın yolu-yöntemi buydu. Allah'ın emri, belirlenmiş bir kader-dir/ölçüdür. 33 Ahzâb Suresi 38.Ayet
“Sunneta(A)llâhi fî-lleżîne alev min kabl(u)(s) velen tecide lisunneti(A)llâhi tebdîlâ(n) “Allah’ın Öncekilere uygulanmış sünneti (yol-yöntem, tavrı-tarzı). Allah’ın sünnetinde herhangi bir değişme bulamazsın. 33 Ahzâb Suresi 62.Ayet
Ahzâb Suresi 38. ve 62 Ayetler de geçen; “Sunneta(A)llâhi” cümlesindeki cümlenin Türkçedeki yorumu ve Arapça da ki lügat karşılığı “Allah’ın sünneti”, Bir başka deyişle; “Allah'ın yolu-yöntemi.” dir. Ahzâb Suresi 38.Aye teki “Mâ kâne ‘alâ-nnebiyyi min haracin fîmâ ferada(A)llâhu leh(u)(s) “Allah'ın kendisine farz kıldığı şeyde peygambere hiçbir vebal yoktur. cümlesi; Ayetteki Sünnet kavramının, Peygam-berlere ait olmadığını, açıkça gösteriyor. Yine; Ahzâb Suresi 62.Ayet “Sunneta(A)llâhi fî-lleżîne alev min kabl(u)(s) “Allah’ın Öncekilere uygulanmış sünneti (yol-yöntem, tavrı-tarzı). Diyerek; Hz. Muhammed’den önceki peygamberlere de, “Allah(cc)ın Sünnetleri” yani, tavır ve yöntemlerinin uygulandığı, vurgulanıyor. “velen tecide lisunneti(A)llâhi tebdîlâ(n) “Allah’ın sünnetinde her-hangi bir değişme bulamazsın.” Cümlesi ile de,Kuran’ı Kerim’inöğretilerinin “Allah(cc)ın Sünnetleri” olduğunu gösteriyor.
Allah tan başkasına ibadet etmek veya Namaz da Farklı isim veya şeklini dahi telaffuz etmek, Yüce Yaradan a şirk koşmaktır. Hz. Muhammed in isminin dahi Namaz da geçmesi, ne derece vahim olduğunu, bu ayet açıkça belirtiyor. Şu anda “Allah(cc) için Kılınan ve kıldırılan “Namaz”lar da, Sık sık “…Dört Rekat Sünnet, …iki Rekat Farz.” gibi cümleler kurulmaktadır. “Allah(cc) adına Kılınan “Namaz”lar, parça parça bölümlere ayrılmaz. Kuran’ı Kerim de böyle bir kavram yoktur. Kılarsan iki değil, istersen on kıl. Ancak Yemek tarifi gibi; “Önce şunları haşla, sonra arkasından bunları kavurup içine at…” demek gibi bir şey. Ben Namazı Allah(cc) için kılarım, Peygamber veya bir başkası için değil. Hâşâ, böyle bir Namaz kılınmasının, sözü bile olamaz.

NAMAZ

Kuran’I Kerim de ki, Emredilen “Namaz”ı “Niyet” ettikten sonra, kılınışını, aşağıdaki 22 Hac Suresi 26. Ayet in içeriğine şöyle bir bakarsak, yani “Farz” olan Namazibadetinin yapılış şeklini, açıkça görmüş oluruz.
“Ve-iż bevve/nâ li-ibrâhîme mekâne-lbeyti en lâ tuşrik bî şey-en vetahhir beytiye littâ-ifîne velkâ-imîne ve-rrukke’i-ssucûd(i)” “Bir zamanlar İbrahim için, o evin yerini, şöyle diyerek hazırlamıştık: Bana hiçbir şeyi ortak koşma, evimi; tavaf edenler, kıyamda duranlar, rükû-secde edenler için temizle.” 22 Hac Suresi 26. Ayet 
velkâ-imîne ve-rrukke’i-ssucûd(i) “Namaz” da “... kıyamda duranlar, rükû-secde edenler için”velkâ-imîne” ve“kıyam”da yani “kaim” de saygıyla dur, ve-rrukke’i” ve “Rükû” et, yani; ” Elleri dizlere dayayarak eğil.” ssucûd(i)” ve“Yüz üstü Yere kapan ve yüzünü yere sür” secde et. Böylece Kuran’a göre kılınan Namaz; “Kıyam, Rüku ve Secde “ ile yani bir “Re’kat” sonuçlanır.
“Ve-iżâ kunte fîhim feekamte lehumu-ssalâte feltekum tâ-ifetun minhum me’ake velye / użû eslihatehum fe-iżâ secedû felyekûnû min verâ-ikum velte/ti tâ-ifetun urâ lem yusallû felyusallû me’ake velye/użû hiżrahum ve eslihatehum(k) vedde-lleżîne keferû lev taġfulûne ‘an eslihatikum veemti’atikum feyemîlûne ‘aleykum meyleten vâhide(ten)(c) velâ cunâha ‘aleykum in kâne bikum eżen min matarin ev kuntum merdâ en tada’û eslihatekum(s) veużû hiżrakum(k) inna(A)llâhe e’adde lilkâfirîne ‘ażâben muhînâ(n) “Sen de içlerinde bulunup onlara namazı başlattığın zaman onlardan bir bölük seninle beraber namaza dursun ve silahlarını da yanlarına alsınlar. (Namazda olanlar), secde edince arkanıza geçsinler; bu kez namaz kılmayan öteki bölük gelsin, seninle beraber namaz kılsınlar, korunma tedbirlerini ve silahlarını da alsınlar. İnkâr edenler istediler ki siz silahlarınızdan ve eşyanızdan gaflet etseniz de birden üzerinize bir baskın yapsalar. Yağmurdan zahmet çekerseniz, ya da hasta olursanız, silahlarınızı bırakmanızda size bir günah yoktur. Ama korunma tedbirinizi alın (uyanık bulunun). Allah, kafirlere alçaltıcı bir azab hazırlamıştır.” 4 Nisâ Suresi 102. Ayet
Nisâ Suresi 102. Ayet te ki cümlede, Peygambere savaş sırasında; “Sen içlerinde olup da onlara namaz kıldırdığın (İmamlık yaptığın) vakit, içlerinden bir grup seninle namaza dursun; silahlarını da alsınlar. Bunlar secdeye varınca, diğerleri arkalarında beklesinler. Sonra namaz kılmamış olan diğer grup gelip seninle birlikte kılsınlar…”
Cümlesi yer almaktadır.Burada Namaz için yapılan ilk hareket;“Kıyam, RükuveSecde “ ile sonuçlanmaktadır. Savaştaki zorunluluk nedeni ile Ayet gerektiğinde bir rekat’ta kılınabileceğin belirtiyor. Namazın genelinin de bu ayet ile Kuran’ı Kerim’e göre Farz olan Namazın “İki rekât” olduğu da görülüyor.
Görüldüğü gibi Allah’ın (cc) Kuran'da namazın kılınış şeklini ve uygulanmasını bizlere ayetlerle anlatmış. Genelde; “Fars”lar ile “Türk”ler, Ayetlerde geçen ve Arapça “Salat” kelimesi yerine, Farsça “Namaz” kelimesini kullanmışlardır. Namazın yani “Salat”ın uzunluğu veya kısalığı konusunda, Ayetlerde kesin bir uygulama şekli yoktur. “Kıyam”da, “Rükû”da ve “Secde”de, ne söyleneceği de, Kuran’ı Kerimde belirtilmemiştir. Ancak; Ayetlerdeki yorumlar bu konuda da bizlere ışık tutmaktadır.
Allah(cc) Kuran’ı Kerim de; “Ve-iżâ seeleke ‘ibâdî ‘annî fe-innî karîb(un)(s) ucîbu da’vete-ddâ’i iżâ de’ân(i)(s) felyestecîbû lî velyu/minû bî le’allehum yerşudûn(e) “Kullarım sana benden sorarlarsa ben Karîb'im, gerçekten çok yakınım. Dua edenin çağrısına, bana çağırıp yakardığı anda cevap veririm. Hadi onlar da bana karşılık versinler, bana inansınlar ki doğru ve iyiyi bulabilsinler.” Diyor2 Bakârâ Suresi 186. Ayet te
“İnne rabbeke ya’lemu enneke tekûmu ednâ min śuluśeyi-lleyli ve nisfehu ve śuluśehu ve tâ-ifetun mine-lleżîne me’ak(e)(c) va(A)llâhu yukaddiru-lleyle ve-nnehâr(a)(c) ‘alime en len tuhsûhu fetâbe ‘aleykum(s) fakraû mâ teyessera mine-lkur-ân(i)(c) ‘alime en seyekûnu minkum merdâ() ve âarûne yadribûne fî-l-ardi yebteġûne min fadli(A)llâhi() ve âarûne yukâtilûne fî sebîli(A)llâh(i)(s) fakraû mâ teyessera minh(u)(c) ve ekîmû-ssalâte ve âtû-zzekâte ve akridû(A)llâhe kardan hasenâ(n)(c) vemâ tukaddimû li-enfusikum min ayrin tecidûhu ‘inda(A)llâhi huve ayran ve a’zame ecrâ(n)(c) vestaġfirû(A)llâh(e)(s) inna(A)llâhe ġafûrun rahîm(un)” “Rabbin senin gecenin üçte ikisinden daha azında, yarısında ve üçte birinde kalktığını; Seninle beraber bulunanlardan bir kısmı da  böyle yaptığını biliyor. Geceyi ve gündüzü takdir eden Allah, sizin onu sayamayacağınızı (zamanı hesap edip gecenin belli saatlerinde kalkamayacağınızı) bildiği için sizi affetti. Artık (belli bir saat gözetmeden) Kur'an'dan kolayınıza geleni okuyun (ne miktar kolayınıza gelirse o kadar, kendinizi zorlamayın.) Allah, içinizden hastalar, yeryüzünde gezip Allah'ın lütfunu arayan başka kimseler ve Allah yo-lunda savaşan daha başka insanlar buluna-cağını bilmiştir. Onun için Kur'an'dan kolayınıza geldiği kadar okuyun. Namazı kılın, zekatı verin ve Allah'a güzel bir borç verin. Kendiniz için verdiğiniz hayırları, Allah katında verdiğinizden daha hayırlı ve mükafatça daha büyük bulacaksınız. Allah'tan mağfiret dileyin. Şüphesiz Allah, çok bağışlayan, çok esirgeyendir.” 73 Müzzemmil Suresi 20. Ayet
Bu Ayetin meâlini, Yani Türkçe karşılaştırmasını okuduğumuzda, her şey ab açık ortaya çıkıyor. Allah(cc); Hz. Muhammed’e, Namaz da ki dua konusunda, kendisine ve ilk sahabelere kolaylık sağlarken, sonradan biz Müslümanların ibadetinde mi zorluk ve ağır şartlar uygulatacak. Hâşâ; böyle bir düşünce dahi telaffuz edilemez. Ayette ki; fakraû mâ teyessera mine-lkur-ân(i)(c)” Kur'an'dan kolayınıza geleni okuyun Cümlesi bu işi aydınla-tırken, ikinci kez ayette “fakraû mâ teyessera minh(u)(c)” “kolayınıza geldiği kadar okuyun.” Diyerek, açıkça Müslümanlara, Namaz da ve kendisine yapılacak duada, ibadetin kolaylığını vurguluyor.
Kuran’ı Kerim; 73 Müzzemmil Suresi 20. Ayet te Allah'tan mağfiret dileyin. Şüphesiz Allah, çok bağışlayan, çok esirgeyendir.” Derken, yapacağınız dualarda, ister Kuran’ı Kerimden kolayınıza geleni(Kolayınıza gelen ayetleri), Kolayınıza gelen dua ve minnet duygularınızı söyleyin diyor. “-Şu kadar ayet oku… Şu kadarı dua olsun!” diye, Kuran da bir uygulama şekli belirtilmemiştir.
Toplu olarak kılınan Namazlar, genelde Mescit ve Camilerde eda edilir. Namaz kıldırmakla görevli, olan kişi ”İmam”dır. İslamiyet’te İlk İmam Hz. Muhammed’dir. 4 Nisâ Suresi 102. Ayet de gördüğümüz gibi, Peygamber Müslümanlara, savaş sırasında bile İmamlık yaparak, namaz kıldırmıştır.
İslam dünyasının, Namaz ibadeti konusunda, ortak hareket ve uygulamalarını da iyi etüt etmekte yarar vardır. Namaz a niyet ettikten sonra,Allu ekber “Allah en büyüktür” diyerek ellerimizi aynı paralellikte yüzümüze doğru kaldırırız.
Fıkıh âlimleri-nin bir kısmına göre, bu hareket Allah(cc)ı selamla manasına gelir. Bir kısmı ise Hz. Muhammed’in bu hareketi yaptığını belirtir. Kimine göre de, yapılış şekline ile “kıble ve yönüm sana” anlamına gelir. Bu hareketi, Namaza niyet ettikten sonra yapan Bir Kısım Müslümanlar, ellerinin başparmaklarını, kulak memelerine değdirerek, avuç içlerini karşıya doğru tutarak hareket ederler. Bir kısmı da aynı hareketi kulağa değdirmeden yaparlar. Bir başka gurup ise çene seviyesine kadar getirip bırakırlar.

        Mısır’daki bir gurup ilahiyatçı, bu olayın Allahın ismini zikrederken yapılması ve elin avuç içlerinin biri birine bakarcasına, paralel olarak karşıya doğru çok fazla başın üzerini aşmamak kaydıyla yapılması; “Kıblem ve Yönüm yalnız sana…” anlamını taşıyacağını vurguluyorlar. Bu konuda Suudi bazı âlimlerde hem fikir olduk-larını belirtiyorlar. Bu hareketin dışında yapılanların ise bir Mana içermediğini de dile getiriyorlar.
Doğru hareketin bu olduğuna bende kanaat getirdim. Ancak; Sonuçta niyet Allaha karşı yapılmışsa, fazla da teferruata girmemek gerektiğini de düşünüyorum.
Bu hareketin ardından “Kıyam” vaziyetini alırız. “Kaim” in yani Kıyam ın, Tarih boyunca tüm kültürlerde olduğu gibi, kişi yada kişilere karşı saygı ifadesi şeklinde yaptığımız; “Elleri biri birinin üzerine kavuşturmak” suretiyle durmak olduğunu belirtmiştik. İlk okunacak Dua veya ayet şudur demek, Kuran ayetlerine karşı, hüküm vermek demektir.
“Kuli-d’û(A)llâhe evi-d’û-rrahmân(e)(s) eyyen mâ ted’û felehu-l-esmâu-lhusnâ(c) velâ techer bisalâtike velâ tuâfit bihâ vebteġi beyne żâlike sebîlâ(n)“De ki: "İster Allah diye yakarın, ister Rahman diye yakarın. Hangisiyle yakarırsanız yakarın, en güzel isimler/Esmâül Hüsna O'nundur. Nama-zında / duanda sesini yükseltme, kısma da. İkisi ortası bir yol tut." 17 Îsrâ Suresi 110. Ayet
Bu ayette de görüleceği gibi; Allah(cc), Namazda sadece kendisine duanın yapılacağını, ona olan minnet ve şükran duygularımızın, nasıl ifade edilirse edilsin, yalnızca ona olması gerektiğini vurguluyor. Herhangi bir “Farz” ya da “Emir” belirtmiyor. Ya da illaki şu ayeti okuyacaksınız veya şöyle bir dua da bulunacaksınız demiyor.
“Kul kullun ya’melu ‘alâ şâkiletihi ferabbukum a’lemu bimen huve ehdâ sebîlâ(n)”De ki: «Herkes kendi kabiliyetine göre amelde bulunur. Yolca daha doğru gidenin kim olduğunu Rabbiniz daha iyi bilir." 17 İsrâ Suresi 84. Ayet
Kuran’ı Kerim in bu 17 İsrâ Suresi 84. Ayet inde, Allah(cc); yarattığı kulların ameli ve ibadetinde, belirlenen bir kısıtlama ve şeklin olmadığı, onun yaradılış fıtratına ve kabiliyetine göre Allah(cc) ibadet edebileceğini belirtiyor ve ilave ediyor. “Yolca daha doğru gidenin kim olduğunu Rabbiniz daha iyi bilir." Diyor.
Allah(cc)ın bu Ayetinde ki vurgusu, açık ve net. Kimin ne olduğu? İbadeti ile ne makamda olduğunu yalnız o bilir. Bu Dünyada da kimse onun ilmine ulaşamaz ve kulların değerini bilemez. Değer yargısı; sözde İmam, Hoca veya Tarikat şeyhlerinde değil, yalnız ve yalnız, Yüce Mevla’dadır.
Ferdi olarak kılacağımız namazlarda, okunacak dua ve ayetlerde bir sınırlama olmayacağını ayetlerle vurgulamıştık. Ancak topluma uymakta, ayrı bir görevdir. Ya birlikte olma-yacaksın, ya da olursan, uymak zorundasın.
Namazın ilk suresini okumadan önce besmele çekmek de Kuran’ı Kerim’e ve Allah(cc)a olan saygının bir şekli olup, Yüce Yaradan’a kendimizi atfetmek anlamına gelmektedir. Euzübillahimineşşeytanirracim”“Şeytandan, Allahü teâlâya sığınırım, korunurum,” “Bismillahirrahmanirrahim”“Allahü teâlâ-nın yardımı ile, ve izni ile bu işimi yapa-biliyorum.” Deriz. Ardından “Fatiha Suresi”ni okumak (Faziletlidir)efdal’dir.
Hz. Muhammed’in ilk imam olması nedeni ile Namazlarda genelde okuduğu ilk Ayet; “Fatiha Suresi” olduğu, fıkıh âlimlerinin ortak düşüncesi ile doğrulanmaktadır. Bu; İslam âleminin genelinde de, kabul görmektedir.
Bismi(A)llâhi-rrahmâni-rrahîm(i) Rahman ve Rahim Allah'ın adıyla (1)
Elhamdu li(A)llâhi rabbi-l’âlemîn(e) Hamt, âlemlerin Rabbi Allah'adır. (2)
Errahmâni-rrahîm(i) Rahman'dır, Rahîm' dir O. (3)
Mâliki yevmi-ddîn(i) Din Gününün(yargı günü) Sahibidir. (4)
İyyâke na’budu ve-iyyâke nesta’în(u) Ancak sana tapar, ancak senden yardım dileriz. (5)
İhdinâ-ssirâta-lmustakîm(e) Bizi dosdoğru yola ilet, (6)
Sirâta-lleżîne en’amte ‘aleyhim ġayri-lmaġdûbi ‘aleyhim velâ-ddâllîn(e) nimet bahşettiklerinin yoluna; gazabına uğrayan-ların ve sapkınlarınkine değil! (7) - 1 Fâtiha Suresi 1.2.3.4.5.6. ve 7. Ayetler
        Fâtiha Suresi; Kuran’ı Kerim’in Genel yapısını tarif eden bir Sure olarak, Mana ve önemi de, fevkalade güzeldir. Namazda da okunması, Allah(cc) ile Kulu arasında, adeta bir köprü gibi yansıyan bir suredir. Namazın her hareketinde, defalarca okunsa yeridir.
        “Kıyam” da okunan Sure ve surelerin ya da duanın, Hangisi kolayınıza gelirse, onu okuduktan sonra, ardından, “Rüku” için dizlerimizin üzerinde eğiliriz. Eğilirken; “Allahü ekber“Allah büyüktür” cümlesini kullanırız.Bu harekette de yine Allah(cc) a olan minnettarlığımızın ve şükran duygumuzun karşılığı için, Allah(cc)ın, hoşnut olacak vasıflarına ait, kelimeler veya cümleler de söyleyebiliriz.
         Daha öncede söylediğimiz gibi, Toplu olarak kılınan Namazlarda, bazen Kuran’ı Kerim’e aykırı olmamak kaydı ile teamüllere gerek olduğunu belirtmiştik. Bunun içinde, asırlardır gelen ve “Rüku” da dile getirilen şu cümle;“Sübhâne Râabbiye'l-azim.“ "Büyük olan rabbim her türlü kusurdan uzaktır." Üç kere tekrarlanır. Ardından (Kıyam şeklini alırken) doğrulurken; “Semi Allahü li-men hamideh”  “Allah işitir, hamd edeni bilir.” Cümlesini söyleriz.Kıyam şeklini aldıktan hemen sonra, “Rabbenâ leke-l hamd“ Rabbim sana hamd olsun.” der, tekrar “Allahü ekber“Allah büyüktür” cümlesini kullanıp, Rüku şeklinde eğilip secdeye kapanırız. Dizler ve ayak parmakları yere değer şekilde (Cenin vaziyeti) olup, Secde de avuçlarımız yere bakar bir konumda, yüzümüzü örter bir biçimde yere temas ettiririz. Sübhâne rabbiyel-a’la Ey Yüce Rabb'ım! Seni bütün noksan sıfatlardan tenzih ederim.” Üç kere tekrarlanır. Ardından “Allahü ekber“Allah büyüktür” diyerek,dizlerimizin üzerinde oturur bir konumda  doğrulup, tekrar vaziyeti almak için kalkılır. “Allahü ekber“Allah büyüktür” diyerek, aynı şekilde secdeye kapanırız. Tekrar üç kere; Sübhâne rabbiyel-a’la Ey Yüce Rabb'ım! Seni bütün noksan sıfatlardan tenzih ederim.” Dedikten sonra, “Allahü ekber“Allah büyüktür” diyerek, Kıyam vaziyetine doğruluruz. Böylece Namazın ilk “Rekat”ını tamamlamış oluruz.
         “İkinci Rekat” ta, “Birinci Rekat” gibi aynı şekilde yapılır. Ancak; ikinci rekatta, son secdenin yapılmasının ardından, ayağa kalkılmaz, dizlerimizin üzerinde, oturur bir konumda doğruluruz. Burada da Kıyam da olduğu gibi, Sure veya dualar okunur.
 Fesebbih bihamdi rabbike vestaġfirh(u)(c)

 innehu kâne tevvâbâ(n)
Tespih et Rabbini O'na hamt ile! Ve O'ndan af dile! Çünkü O, Tevvâb'dır, günahları affeder sınırsız bir şekilde. 110 Nasr Suresi 3. Ayet
“Ve mine-lleyli fesebbihhu ve edbâra-ssucûd(i)Ve gecenin önünde (gece olmadan) tespih et yücelt ve secdelerden sonra. 50 Kaf Suresi 40. Ayet
“Fesebbih bihamdi rabbike vekun mine-ssâcidîn(e)Sen Rabbini hamd ile tespih et ve secde edenlerden ol. 15 Hicr Suresi 98. Ayet
Kuran’ı Kerim’in; Nasr Suresi 3. Ayet, Kaf Suresi 40. Ayet ve Hicr Suresi 98. Ayet de, Namazın son “Secde”sinin hemen ardından, Fesebbih” Tesbih et” diyor.
Bu durumda onun “Esma-ül Hüsna” olarak zikredilen “Doksan dokuz güzel ismi” ile “tesbih” edebilir, Allah(cc)a her türlü yakarışı yapabiliriz. Namazın en önemli noktalarından birisini de bu konumda yerine getirmiş oluruz.
Farz olan Namazın ikinci rekâtının ardından, “selam verilebilir mi? Toplu olarak kılınan namazlarda, safta duran Mümin arkadaşını da hoşnut etmek için, böyle bir gelenek uygulanmaktadır. Esselamü aleyküm ve rahme-tullahi ve berekatühü” “Allahü teâlânın rah-meti ve bereketi sizin üzerinize olsun.” Diye selam vermek, Namazda sağında ve solunda birileri varsa söylenmesi normal. Ancak kimse yokken söylenir mi? Söylesen de olur, söylemesen de. Söylemediğin için Günaha girmezsin, nede Namazın bozulmuş olur. Çünkü sen ibadetini, yalnız ve yalnız Allah(cc) yapıyorsun.
“Bi/semâ-şterav bihi enfusehum en yekfurû bimâ enzela(A)llâhu baġyen en yunezzila(A)llâhu min fadlihi ‘alâ men yeşâu min ‘ibâdih(i)(s) febâû biġadabin ‘alâ ġadab(in)(c) velilkâfirîne ‘ażâbun muhîn(un)Allah'ın, kullarından dilediğine lütfunun eseri olarak indirdiğini zalimce kıskanarak, Allah'ın vah yettiğini inkâr etmeleri uğruna, öz ben-liklerini sattıkları şey ne çirkindir! Bu yüzdendir ki gazap üzerine gazaba çar-pıldılar. Gerçeği örtenler için rezil edici bir azap vardır. 2 Bakârâ Suresi 90. Ayet
Şükürler olsun Yüce Rabbime ki, Kuran’ı Kerim’in bugünlere kadar bizlerin okuması ve anlaması için ulaştırdı. Yoksa İslamiyet’i kendisine çıkar ve menfaati için adeta meslek edinen, çeşitli şekillerde bizleri yalan yanlış yorumları ile “Kuran’ı Kerimi erişilmez, İslam olmanın da çok zor olduğunu vurgulayan kişilerden, nasıl kendimizi soyutlardık.
        “İnne-lleżîne yektumûne mâ enzelnâ mine-lbeyyinâti velhudâ min ba’di mâ beyyennâhu linnâsi fi-lkitâbi() ulâ-ike yel’anuhumu(A)llâhu veyel’ anuhumu-llâ’ inûn(e) İndirdiğimiz açık-seçik delillerle, kılavuz mesajı; biz onu Kitap'ta insanlara ayan-beyan gösterdikten sonra gizleyenlere, işte onlara, hem Allah lanet eder hem de diğer lanet okuyanlar lanet eder.” 2 Bakârâ Suresi 159. Ayet
Allah (cc)ın Kuran’ı Kerim’inde ki Ayetler, açık ve seçik orta da iken, Yarattığı kulu olarak ben, Allah(cc) karşı şükür ve ibadetimde, neden aklımı kullanmayayım ki!
“Vemâ kâne linefsin en tu/mine illâ bi-iżni(A)llâh(i)(c) veyec’alu-rricse ‘alâ-lleżîne lâ ya’kilûn(e) Allah'ın izni olmadıkça hiç kimse inanamaz. O, aklını kullanmayanlara kötü bir azab verir.” 10 yûnus Suresi 100. Ayet
Kuran’ı Kerimde Allah(cc); 45 Câsiye Suresi 6. Ayet  de, “Ya Muhammed!”
“Tilke âyâtu(A)llâhi netlûhâ ‘aleyke bilhakk(i)(s) febi-eyyi hadîśin ba’da(A)llâhi ve âyâtihi yu/minûn(e) İşte bunlar, Allah'ın ayetleridir ki, onları sana hak olarak okuyoruz. Hal böyle iken Allah'tan ve onun ayetlerinden sonra hangi hadise / söze inanıyorlar?  Diyor.
O halde, eğer Müslüman’ım diyorsam, İslamiyet’i savunuyorsam, Kuran’ı Kerimde Allah(cc); 45 Câsiye Suresi 6. Ayet  ini dikkate almam ve uygulamam gerekir.Bu demektir ki,Ayetlerin karşısındaki “Rivayet” ve “Hadis”leri kabul etmem, beni hâşâ inancımdan eder.
“Velâ teziru vâziratun vizra u(c) ve-in ted’u muśkaletun ilâ himlihâ lâ yuhmel minhu şey-un velev kâne żâ kurbâ(k) innemâ tunżiru-lleżîne yaşevne rabbehum bilġaybi veekâmû-ssalâ(te)(c) vemen tezekkâ fe-innemâ yetezekkâ linefsih(i)(c) ve-ila(A)llâhi-lmasîr(u)”  “Hiçbir günahkâr, bir başkasının günahını yüklenmez. Yükü ağır gelen, onu taşımaya çağırsa bile, kendisinden hiçbir şey yüklenilmez. Akraba bile olsa... Sen ancak Rablerinden için için korkanları ve namazı / duayı yerine getirenleri uyarırsın. Arınıp temizlenen, kendi benliği için arınıp temizlenir. Dönüş Allah'adır.” 35 Fâtır Suresi 18. Ayet
Kuran’ı Kerim’de; Namazın uzun mu, kısa mı olacağı, rükûda ve secdede ne söylenmesi gerektiği bulunmaz. Bugünkü anlatılan namazın uydurma dolu hadislerle bile açıklanması mümkün değildir. Namazdaki birçok husus tamamen mezhep kurucularının şahsi görüşleriyle oluşmuştur. Peygamber'in hem çok uzun hem de çok kısa namaz kıldığına; uzun rükû, uzun secde ettiğine dair de birçok hadis de bulunmaktadır. Ancak mezhepçiler, rükûlarda "Sub-hane rabbiyel azim", secdelerde ise "Subhane rabbiyel ala" cümlelerini üçer kez söylenmesi gerektiğini, doğrulurken; “Semi Allahü li-men hami-deh"  denmesini belirlemişlerdir. taklitçilerini sadece bu ifadelere mahkum edip, Allah'ın vahy ettiği Müzzemmil Suresi 20. Ayet te “fakraû mâ teyessera mine-lkur-ân(i)(c) Kur'an dan kolayınıza geleni okuyun Cümlesi ile, Namaz da ki kolaylığı bize sunarken, Mezhepler serbest bir alanı kendi belirlemeleriyle ve kurallarıyla doldurmuşlardır. Kuran'dan anlaşılacağı gibi, ayetler doğru yorumlansaydı, ibadetimiz çok daha güzel ve kolay olacaktı.

 
 
Facebook beğen
 
 
 
“Yemin olsun, biz sana açık-seçik ayetler indirdik. Onları, sapmış olanlardan başkası inkâr etmez.”2 Bakara Suresi 99. Ayet
 
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol