KURAN'IN İSLAMI
Ve O size: "Melekleri ve peygamberleri (Elçileri) tanrılar edinin." diye de emretmez. Siz Müslüman olduktan sonra, size hiç inkârı emreder mi?” 3 Âl-i İmran Suresi 80. Ayet.


   
 
  Hz. Muhammed'in Evlilikleri ve Gerçekler

 

Hz. Muhammed’in Evliliklerindeki Gerçekler…

             M.S. 571 yılında Mekke şehrinde dünyaya gelen Peygamberimiz, Hz. Muhammed’in (sav) “Evlilikleri” konusu, Gerek İslam âleminde, gerekse “Hadis Kaynakları”nda sıkça gündeme getirilmiştir. Büyük araştırmalar ve belgelere dayanan sahih kaynaklar sonucu, bize intikal eden bulgular ışığında, şimdi gerçek anlamda yeniden bir kez daha ele alalım.

Bu yaptığımız araştırmalar sonucuna göre, Peygamberimizin Evliliklerini iki kısımda incelemekte yarar var. İlk olarak “Mekke Döneme” Yani Hicretten önceki Evlilik dönem, ikincisi ise “Medine Dönemi” yani, Hicretten Sonraki Evlilik Dönem…

  Hz. Muhammed’in MEKKE DÖNEMİ EVLİLİKLERİ

  1. Hz. Hatice-yi Kübrâ (r.a.):

 

 Hz. Muhammed (sav.) küçük yaşta önce babası ABDULLAH’ı, daha sonra da annesini AMİNE’yi kaybetti. Önce dedesi ABDÜLMUTTALİB’in, o da ölünce amcası EBU TALİB in yanında kaldı. Amcası ile beraber ticaretle uğraştı. Diğer taraftan; Babası Ficar savaşında ölmüş bulunan Hz.Hatice’nin velisi Amr İbni-i Esed amcasıydı ve onun işlerini de o görürdü. Ticaretle uğraşan ve Şam’a göndereceği bir kervanın başına güvenilir bir kimse arayan Hz. Hatîce, tanıdıklarının tavsiyesi üzerine Hz. Muhammed (sav.) ile ortaklık anlaşması yapmıştır.  Dönüşte de, başarılı, dürüst, doğru sözlü ve ahlak sahibi bir insan olduğunu gördüğü. Hz. Muhammed (sav)’e, Nefise isminde cariyesi ile haber gönderip, evlenme isteğini iletir.

 

M.S. 556 yılında Mekke’de doğduğu ifade edilmekte olan Hz. Hatîce, Babası; Kureyş’in Benî Esed kolundan Huveylid b. Esed, Annesi Fatıma’dır. Hz. Hatîce ilk önce Varaka ibn-i Nevfel’e nişanlanmış ancak nikâh yapılmamıştır. Daha sonra, İkinci kez künyesi Ebu Hale ve ismi İbn-i Nebbaş olan bir zat ile nikâhlanmıştır. Ebu Hale’nin vefatından sonra da Atik ibn-i Abid ile evlenir. Atik’in de vefatından sonra da amcaoğlu Sayfi ibn-i Umeyye ile evlenir. Onunda ölümü üzerine dul kalır. Ebu Hale’den Hind isimli bir kız çocuğu, Atik’den yine Hind isimli kız çocuğu ve Sayfi’den Muhammed isimli oğlan çocuğu olmuştur. Bu çocuklardan birinin Hz. Muhammed ile evlenmeden önce küçük yaşta Hummadan öldüğü bazı kaynaklarca doğrulanmaktadır.

 Hz. Hatice Hz. Muhammed’in ilk hanımıdır. Soyu, dedelerinden Kusay’da Peygamberin soyu ile birleşmektedir. Üstün iffeti sebebiyle İslamiyet’ten önce “Tâhire” lakabıyla anılan Hz. Hatîce, sonraki dönemlerde Peygamberin en büyük hanımı olması sebebiyle “Kübrâ” sıfatıyla da anılmıştır.

Tarihçilerin büyük çoğunluğu, bu evlilik sırasında dul ve iki çocuk annesi olan Hz. Hatîce’nin 40, Hz. Muhammed(sav.) ise 25 yaşında olduğunu ifade etmektedir. Yani Peygamberin 25 yaşına kadar hiç evlenmediğini de yine bu kaynaklardan öğrenmiş oluyoruz. Hz. Muhammed (sav.) ile olan bu evlilikten, Kâsım isminde oğlan çocuğu, Zeynep, Rukiyye, Ümmü Gülsüm ve Fâtıma isminde kız çocukların ardından, Abdullah adında yine erkek bir çocuğu dünyaya gelmiştir. Lakapları Tahir ve Tayyib olan Kasım 2 yaşında iken kızamıktan, diğer oğlu Abdullah’ın da daha sonra küçük bir yaşta öldüğü, rivayet edilir.

Hz. Hatice Hz. Muhammed (sav.) ile nikâhlandıktan sonra bazı kaynaklara göre 24 sene bazı kaynaklara göre de 25 sene bir arada yaşadı. Nübuvvetin 8. senesi, Hicretten 3 sene önce, Ramazan ayının başında (19 Nisan 620) vefat etti. O zaman daha Namaz farz olmamıştı. Bu nedenle de Kendisine Cenaze namazı kılınmamıştır. Nâşı “Haccun Mezarlığı” “Cennet-ül Mualla”ya defin edilmiştir.



 2. Hz. Sevde bint-i Zem‘a (r.a.)

Hz. Hatîce’nin vefâtından sonra Hz. Muhammed’in Mekke’de evlendiği ikinci hanımı Sevde b. Zem‘a (r.a.), dır.

Babası Zem'a, annesi de, Şemmus binti Kays'dır. (M.S.570) yıllarında doğmuş olduğu bazı kaynaklarca belirtilmiştir. Hz. Sevde, ilk olarak amcasının oğlu Sekrân b. Amr (r.a.) ile evlenmiştir. Hz. Muhammed ‘in insanları İslâm’a davetinden kısa bir süre sonra kocası ile birlikte Müslüman olmuştur. Müşriklerin ezaları sebebiyle Habeşistan’a hicret etmişler, burada bir müddet kaldıktan sonra Mekke’ye dönmüşlerdir. Ancak dönüşlerinde Hz. Sevde’nin kocası Mekke’de vefat etmiştir.

 Bu sıralarda Hz. Muhammed’in ilk hanımı Hz. Hatîce de yakın bir zamanda vefat etmiştir. Bunun üzerine Peygamberimizin, küçük yaştaki çocuklarına bakacak ve kendisini yalnızlıktan kurtaracak uygun bir aday olarak gösterilen Hz. Sevde ile (M.S.620) evlenmiştir. Uzun boylu, iri yapılı bir bayandı. Hz. Muhammed ile evlendiğinde 50 yaşlarında olan Hz. Sevde’nin, Peygamberimizin çocuklarına öz anne gibi davrandığı rivayet edilir.

  Hz. Muhammed’e karşı Hz. Sevde çok itaatkâr idi. Ona karşı edep ve terbiyesinde hiç kusur etmez emirlerini titizlikle yerine getirirdi. Her yerde Onunla beraber olmayı ve Ona hizmetle şereflenmeyi canla başla isterdi. Şakacı ve latifeyi severdi. Birçok kere Hz. Muhammed’i şakalarıyla sevindirmiş ve çok hayır duasını almıştır.

 Hz. Sevde de Hz. Muhammed ile birlikte diğer hanımları gibi birçok savaşa iştirak etmiş, Uhud savaşına da katılarak oradaki birçok Müslüman’ın yarasını sarmış, onlara su taşıyarak çok büyük hizmetler vermiştir. Peygamberimizle son veda haccında bulunmuş Onun vefatından sonra bir daha hac ve umreye gitmemiştir.

Peygamberimiz ile 13 yıl birlikte yaşayan Hz. Sevde, Hz. Ömer’in (r.a.) hilâfetinin sonlarında (H.19 / M.S.640) 73 yaşında Medine’de vefat etmiştir. Nâşı “Cennet-ül Baki Mezarlığı”na defin edilmiştir.

Hz. Muhammed’in MEDİNE DÖNEMİ EVLİLİKLERİ

 Hz. Muhammed’in Müslümanlığı yayma girişimini kabul edemeyen Mekkeli Müşriklerin Dârünnedve’de toplanıp Hz. Muhammed’i öldürme kararı alması (26 Safer/M.S.-9 Eylül) üzerine, ilk Müslümanlardan ve “Benim En yakın dostum” dediği Hz.Ebû Bekir’le birlikte önce Sevr Mağarası”na sığınmaları, ardından (1 Rebîülevvel / M.S.622-13 Eylül) günü Medine’ye doğru yola çıkarak “Hicret”i başlatmış oldular.

Hz. Hatice den sonra Müslüman olan Hz. Ebû Bekir, Teym ogulları kabilesindendir. Nesebi, Mürre b. Kâ’b’da Hz. Muhammed ile birleşir. Anasının adi Ümmü’l-Hayr Selma, babasının ki Ebû Kuhafe Osman’dir. Teym oğulları kabilesi, Mekke’de önemli bir yere sahipti. Ticaretle uğraşıyorlar, toplumsal temasları ve geniş kültürel ilişkileri ile tanınıyorlardı.

Müslümanlığın yayılmaya başladığı o ilk devirlerde, Arapların henüz millet hâline gelemedikleri için, kabileler hâlinde yaşıyorlardı. Her kabile, diğerlerinden ayrı bir devlet gibiydi. Kabileler "Şeyh" denilen başkanları tarafından yönetiliyordu. Kabileler ve Büyük aileler arasında “Kız alıp-verme” geleneği, Onların biri birleri ile kaynaşmasına, Anlaşmazlık ve savaş konumunu en aza indirmesine neden olurdu. Hicaz ve Yemen bölgelerinde bazı şehirler kurulmuşsa da, genellikle çöllerde çadır ve göçebe hayatı yaşıyorlardı. O dönemlerde Hicaz bölgesinde üç önemli şehir, Mekke, Yesrib (Medine) ve Tâif'ti. Bu şehirlerde genelde, Kabile Şeyhlerinin ağırlığının hissedildiği yerlerdi.

 Hz. Ebû Bekir Mekke döneminde güçlü kabilelere mensup kişileri İslâm’a kazandırmaya çalıştı, öte yandan müşriklerin işkencelerine maruz kalan güçsüzleri, köleleri korudu; servetini eziyet edilen köleleri satın alıp azat etmekte kullandı. Bilâl, Habbab, Lübeyne, Ebû Fukayhe, Amir, Zinnire, Nahdiye, Ümmü Ubeys bunlardandır. Kendisi de Mescid-i Haram’da müşriklerin saldırısına uğramıştı. Hz. Ebû Bekir, iman ettikten sonra İslâm’ı tebliğe gizli gizli devam ediyordu. Annesi, karısı Ümmü Ruman binti Âmir İbni Uveymir (Hz. Aişe’nin Annesi) ve diğer eşinden olan kızı Esma da iman etmiş, fakat oğulları Abdullah, Abdurrahman ve babası Ebû Kuhafe ve Diğer eşi (Esma’nın Annesi) henüz iman etmemişlerdi.

 Hz. Ebû Bekir’in Ümmü Ruman binti isimli eşinden olma kızı Aişe’yi, Müslümanlığı seçmeden önce, akrabası olan Mut’ım’in oğlu Cübeyre söz kesmişti. Mut’ım ailesi, Müslüman olmamış bir aileydi. Hz. Muhammed’e ve İslam’a karşı idiler. İslam öncesi dönemde kızını istedikleri Hz. Ebu Bekir, İslam’ın gelişi üzerine bu dine girmiş, Hz. Muhammed’in yakın dostları arasında yer almıştı. Putperest kalmayı sürdüren Mutım Ailesinin hanımı, oğullarının Müslüman bir kızla evlenmesine karşı çıkarak: Bu Müslüman kız evime girerse, oğlumu dininde eder. Buna izin veremem.” Diyerek oğlu Cübeyr ile Aişe arasındaki Evlilik sözünü bozmuştur.

  

3. Hz. Aişe bint-i Ebû Bekir (r.a.)

Hz. Muhammed’in ikinci evliliğini yaptığı Hz. Sevde'nin kardeşlerine ve yeğenlerine çok tesir ettiğini biliyordu. Onların Müslüman olmasına sebep olmuş ve İslâmiyet’i ilk kabul edenler safına sokmuştu. Hz. Sevde'nin Yakınlarının hepsi, Hz. Muhammed’in Medine'ye hicretinden önce iman ederek Müslüman olmuşlardı. Bu durumu göz önünde bulunduran Hz. Muhammed’in, Hz. Ebû Bekir den kızı Aişe’yi, kendisine olarak ister ve sözlenir.

Hz. Muhammed’in; Allah (c.c.) ın bir elçisi olarak Müslümanlığı duyurmaktan ve gelen “Vahy”leri “Müminlere” ileterek, İnsanları “Hak Yoluna” yönlendirmekten başka bir amacı yoktu. Hz. Hatice’nin vefatından sonra Çocuklarına sahip çıkmış ve onlara Analık yapan Hz. Sevde adında bir eşi zaten vardı. Cinselliği düşünecek zaman değildi. (M.S.622) Medine’ye Hicretinden sonra, Hz. Ebû Bekir’in kızı Aişe’yi, kendisine olarak nikâhladı. (H.2/M.S.624) Böylece Hem sevdiği dostu Hz. Ebû Bekir’in itibarını korumuş olacak, hem de “Teym oğulları kabilesi” nin güvenini kazanarak, Müslümanların çoğalmasına büyük katkı sağlamış olacaktı. Üstelik Hz. Aişe “Humma” hastalığına yakalanmış, saçları dökülmüş bir halde Medine de  Hz.Ebû Bekir’in evinde kalırken, bu evlilik olayını gerçekleştirmişti.

Hz. Ebû Bekir’in kızı Aişe ile Hz. Muhammed’in bu nikâhı, Bazı Hadisçiler ve sapık düşünceler ile farklı yönlere çekilmiştir. Cübeyr ile Aişe arasındaki sözün “Sahih” kaynaklardan nakledilmesi, bize bazı gerçekleri de göz önüne getirirken, Başta “Hadis Âlimi” olarak görülen İmam BUHÂRÎ’ nin (H.194-256/M.S.810-869) Peygamberimizin vefatından 200 sene sonra kaleme aldığı hadislerinin ve Tırmızî’nin hadislerinin ne kadar yanlışlıklarla dolu olduğunu ve “Sahih” olmadığını ortaya çıkarıyor.

Şöyle ki; Hz. Ebû Bekir’in kızı Aişe’yi Mut’ım’in oğlu Cübeyr ile söz kesmesi, Müslümanlığı seçmeden önce olduysa, Bu Hz. Aişe’nin Hz. Muhammed’in Peygamberliğinin “Vahy” edildiği (M.S.610) yılından önce olması gerekir. Diyelim ki Hadisçilerin Hz. Aişe den rivayetleri; “Ben altı yaşında iken sözlendim…” demesi, doğru olsun. O zaman bahsedilen söz kesilmesi Hz. Muhammed ile değil, Mut’ım’in oğlu Cübeyr iledir. Onlarda yaşının küçük olmasından dolayı belirli bir olgunluğa erişmesini beklemişler ve bu sırada da tabiî ki Hz. Ebû Bekir Müslümanlığı seçerek, Mut’ım’in Ailesinin amaçlarına ulaşamamasına neden olmuştur.  En düşük ihtimal ile Hz. Aişe’nin 6 yaşındaki bu söz kesilme olayı, (M.S.610) yılına tekâmül eder. Buna göre Hz. Muhammed ile Hz. Aişe’nin sözlenmesi, M.S.621-622 yıllarında olması gerekir. Tabii ki Kıyılan nikâhta M.S.624 yılında olunca, Hz. Aişe’nin Nikâh akdinin yapıldığı yaş; 20 dir.

 Bu konuda başta araştırmacı yazarlardan Ömer Rıza DOĞRUL (Asrısaadet’in Büyük Kadınları; ‘Hz. Âişe’ bahsi sayfa: 29-65) somut deliller ileri sürerken, Prof. Dr. Rıza SAVAŞ, Prof. Dr. Yaşar Nuri ÖZTÜRK, Prof. Dr. Bayraktar BAYRAKLI ve Prof. Dr. Abdulaziz BAYINDIR ile birçok günümüz İlahiyatçıların yanı sıra, Mısır-Kahire de bulunan Araştırmaları ile ünlü Tarih Prof. Muhammed Ebu Zehra da, aynı görüş ve Hz. Aişe’nin yaşının büyük olduğuna dair benzer tezleri savunmaktadır.

Diğer taraftan, Hz. Muhammed’in Medine'ye hicretinden hemen sonra ashabıyla birlikte bina ettiği mescit; Mescid-i Resul, Mescid-i Şerîf, Mescid-i Saadet ve Mescid-i Nebevî adlarıyla da anılmaktadır. Bu mescidin hemen bitişiğine ise yine Peygamberin ikameti için kerpiçten iki bölmeli oda yapılmış olduğu, “Sahih” kaynaklarla doğrulanmaktadır. Buranında bir bölümünde Hz. Muhammed kalırken, diğer bölmede ise Hz. Sevde ile hayatta kalan üç kızı Zeynep, Ümmü Gülsüm ve Fâtıma kalırlar.

 M.S. 623 yılında Hz. Muhammed’in ikamet ettiği bölümler ve Mescid-i Nebevî’nin, Duvarlarının Kerpiçten, Çatısının Hurma yapraklarından yapıldığını sembolize eden bir örneği, aşağıda tablolaştırılmıştır.


Hz. Muhammed’in diğer Eşleri için ise daha sonra bu yapıların yanlarına ilaveler yapıldığı, yine aynı kaynaklarca doğrulanmaktadır.

Hz. Aişe, Bazı İslami kaynaklara göre H.47, Bazılarına göre de H.57 de vefat ettiğini kaleme alırlar. Geleneksel Emevî dinciliğinin asırlarca yaşatılan bir yalanı,  Hz. Âişe’nin yaşında, daha baştan on yıllık bir küçültme yapmaktadır. Sahi kaynaklar ise, “Vefat ettiğinde 64-65 yaşlarındaydı.” derler. Buda Hz. Âişe’nin M.S. 605 yıllarında doğduğu, M.S.669 yılında vefat ettiği anlamına gelir. Nâşı “Cennetül Baki“ Kabristanına defnedilmiştir.

 4. Hz. Hafsa bint-i Ömer (r.a.)

            Hicretin üçüncü senesinde (M.S.625) Hz. Muhammed ile evlenen Hz. Hafsa, M.S.605 yılında Mekke’de doğmuştur. İlk Müslümanlardan Huneys b. Huzâfe es Sehmi (r.a.) ile evlenmiştir. Ancak, Bedir Gazvesi’ne katılan Huneys, dönerken yolda hastalanmış ve daha sonra Medine’de vefat etmiştir. Hz. Hafsa’nın Annesi, Peygamberin en güvendiği sahabelerden ve sonradan Halife olan Hz. Osman b. Mazun kız kardeşi Zeynep, Babası Hz. Ömer bin Haddab (r.a.) dır.

 Hz. Ömer’in Babası, Hattab b. Nüfeyl olup, nesebi Ka'b'da Peygamber ile birleşmektedir. Kureyş'in Adiy boyuna mensup olup, annesi, Ebu Cehil'in kardeşi veya amcasının kızı olan Hanteme'dir. Hz. Ömer’in; İri cüsseli olmasının yanı sıra, dürüstte bir kişiliği vardı.  Savaştaki Gözü pek davranışları, Mekke çevresinde ona büyük itibar ve saygınlık kazandırmıştı. Mekke de Müslümanlığı seçmeden önceki dönemde, Kabileler arasındaki ihtilaflarda arabuluculuk yapar, Mekke adına “Elçi”lik görevlerini üstlenirdi. Mekke’deki Müminler gizli gizli Hicret ederken, Hz. Ömer’in “Cesareti olan varsa peşime düşsün, ben Medine’ye gidiyorum…” diyerek Mekkeli Müşriklere adeta meydan okumuştur.

Hz. Ömer’in damadı Huneys’in ölümü üzerine, Kızı Hafsa’yı Hz. Ebû Bekir’e ve Hz. Osman’a nikâhlamak için teklif ettiği, onlarında kabul etmemesi üzerine, konuyu Peygamber ile paylaştığı, bunun üzerine Hz. Muhammed’in Hafsânın Hz. Osmandan, Hz. Osmanın da Hafsâdan daha hayırlı biriyle evleneceğini söylemesi…” Birçok İslami kaynaklarca doğrulanmaktadır.

Hz. Muhammed, Mekke ve çevresindeki kabilelerde Büyük itibar ve saygınlığı olan Hz. Ömer’i ve kızı Hz. Hafsa’yı bu evlilikle yüceltirken, Hem kendisine güçlü bir Aile bağı oluşturmuş, Hem de Hz. Ömer’in akrabalığı ile Müslümanlığın yayılmasına büyük katkı sağlamış olacaktı. İlerleyen yıllarda Hz. Ömer’in İslamiyet’in yayılmasında ne derece büyük katkı sağladığını da açıkça göstermiştir. Hz. Muhammed ile Hz. Hafsa’nın Evliliğinin ardındaki gerçeklerlerde, Peygamberin düşüncesi ve bu sözlerinin doğruluğu, bir kez daha gün yüzüne çıkmış oluyor. Daha öncede Hz. Aişe ile evlenme gerekçesi, Hz. Hafsa içinde aynen geçerlidir. Çünkü Hz. Muhammed, Bu anlamda Kızı Rukiyye’yi Hz. Osman’a nikâhlamış, Kızı Rukiyye’nin Vefatı sonrasında ise diğer kızı Ümmü Gülsûm ile evlenmesine icazet vermiştir (M.S. 624-Ağustos-Eylül). Yine çok sevdiği ve kendisine sonsuz güvendiği, Hz. Hatice den sonra da ilk Müslüman olan Hz. Ali’ye de kızı Fâtıma’yı nikâhlamıştı.



            Hz. Hafsa, H. 43. yılında 60 yaşlarında iken M.S.665 yılında vefat etmiş ve Naşı Medine de Cennetül Bâkî mezarlığına defnedilmiştir.

 5. Hz. Zeynep bint-i Huzeyme (r.a.)

Hz. Zeynep, Âmir b. Sa‘sa‘a kabilesinden Huzeyme b. Abdullah’ın kızıdır. Hz. Muhammed, Hz. Hafsâ ile evlenmesinden bir müddet sonra, Zeynep binti Huzeyme’nin kocası Uhud muharebesi (M.S.625/23-27 Mart) da şehit olmuştu. Hz. Zeynep’in Âmir b. Sa‘sa‘a kabilesi ile Müslümanların arası, hicri 3. yılda yaşanan bazı olaylar sebebiyle bozulmuştu. Âmir b. Sa‘sa‘a kabilesi ileri gelenlerin teklifi ile Hz. Zeynep ile nikâhlanmaya karar verdi.

 Hz. Muhammed, Zeynep bint-i Huzeyme ile (M.S.625/Temmuz) nikâhlanmıştır. Bu evlilik aynı zamanda Müslümanlar ile bu kabileyle olan münasebetleri iyileştirip, aradaki gerginliği yumuşatmak gibi bir vazifeyi de ifa etmiş olacaktı. Hz. Muhammed, Hicretten sonra Cinsellik amacı taşımayan, sadece Müslümanlığın yayılmasına katkı sağlayacak bir başka evlilik antlaşmasında, bu şekilde kabul etmiş oldu.

Müminler tarafından Manevi tesiri herkesçe kabul edilen ve “Ümmü’l-Mesâkîn” (Fakirler anası) lakabıyla şöhret bulan Hz. Zeynep bindi Huzeyme, Peygamberle evliliklerinin üzerinden 2 veya 3 ay sonra (M.S.625/Ekim) 63 yaşında vefat etmiştir. Cenaze namazı Hz. Muhammed tarafından kıldırılmış ve naşı “Cennetül Bâkî” Mezarlığına defnedilmiştir.

 6. Hz. Ümmü Seleme bint-i Ebû Ümeyye (r.a.)

Hz. Ümmü Seleme, M.S.599 yılında Mekke de doğmuştur. Ebû Ümeyye b. Muğîre b. Abdullah’ın kızıdır. Asıl adı Hind’dir. Ümmü Seleme ilk olarak Abdullah b. Abdulesed (r.a.) ile evlenmiştir. Peygamber’in, İslâm’ı tebliğ etmeye başlamasından kısa bir süre sonra Müslüman olan bu aile, müşriklerin baskı ve işkenceleri neticesinde Habeşistan’a hicret etmiştir. Uzunca bir müddet sonra Mekke’deki müşriklerin Müslüman olduğuna dair bir haber almaları üzerine, Mekke’ye geri dönmüşlerdir. Mekke’de yine müşriklerin işkencelerine tekrar maruz kalmaları üzerine, bu kez hicret emriyle Medine’ye gitmişlerdir.

Ümmü Seleme’nin kocası Abdullah b. Abdulesed (r.a.) daha sonra Uhud muharebesinde (M.S.625/23-27 Mart) aldığı yara sebebiyle vefat etmiştir. O sırada Ümmü Seleme hamiledir ve yanında da Seleme ve Ömer isimli ilk kocasından iki küçük oğlu vardır. Hz. Muhammed, Savaş ve muharebeye katılan Müslümanların şehit olmaları halinde, geride kalan eşlerin nikâh altına alınarak, korunmasını istemiştir. Ümmü Seleme bir müddet sonra çocuğunu doğurur. Kocasının vefatından sonra, Başta Hz. Ebû bekir olmak üzere, sahabeler tarafından bu yönde kendisine yöneltilen evlenme tekliflerini nazikçe reddeder. Bu hanımın bu davranışını Peygambere ilettiklerinde,  Hz. Muhammed, yaşlı ve kıskanç mizaçlı bir yapıya sahip Abdullah b. Abdulesed (r.a.) ın çocuklu dul eşine talip olarak, himayesine almak istediğini belirtmiştir. Tüm teklifleri reddeden Ümmü Seleme, Hz. Muhammed’in teklifini kabul ederek, Peygamber ile nikâhlanmıştır. Evlendikten ve Peygamber’in evine geldikten sonra, Hz. Muhammed kendini ilk görmeye geldiklerinde, Hz. Ümmü Seleme, kucağında süt çocuğunu emzirmekteydi. Resulullah bu durumu görünce hemen geri çıkar. Hz. Ümmü Seleme’nin Bu çocuğun Zeynep ismini de Peygamberimiz koymuştur. Bu konu sahih kaynaklarca doğrulanmaktadır.

Çünkü Hz. Ümmü Seleme,  Peygamberin kendisini cinsellik anlamında değil, ölen kocasına saygı göstermek için, koruma amaçlı talip olduğunu bilmektedir. Bazı Hadisçilerin; Peygamberin Cinsel günü ön plana çıkararak, nikâhlandığı bütün eşlerini her gün ziyaret ettiğini uydurmalarını ve hadislerle vurgulamalarına karşın Hz. Ümmü Seleme, -Allah Resulü, Korumaya aldığı biz eşlerini hiçbir şeyden mahrum etmez, hakkını korur ve fırsat buldukça onların hatırını sorardı. Ölen sahabelerin öksüz çocuklarına da sahip çıkar, onların sevindirilmesini isterdi.” diyor.

 Hz. Ümmü Seleme, zeki, dirayetli, otoriter, sözü dinlenen, kendi değerini iyi ölçebilen ve bununla beraber alçak gönüllü bir hanım olarak bilinmektedir. Hz. Peygamber’in vefatından sonra birçok sahabe kendisi ile istişare ettiği rivayet edilir. Hz. Ümmü Seleme, hicretin 61. senesinde M.S. 683 yılında, 84 yaşında iken vefat etmiştir. Hz. Muhammed’in eşlerinden en son vefat eden kişi, Hz. Ümmü Seleme dir. Cenazesi “Cennetül Bâkî Kabristan’ına defnedilmiştir.

 7. Hz. Cüveyriye bint Hâris (r.a.)

Hz. Cüveyriye bint Hâris, Benî Müstalik Kabîlesi’nin reisi Hâris b. Ebû Dırâr’ın kızıdır. Müslüman olmadan önceki ismi Berre’dir. İlk kocası Mustalak kabilesi’nden amca oğlu Mesafi İbni Safvan dir. Müslümanlarla yapılan savaşta ölmüştür. Mustalak kabilesi ile (M.S.627/ Ocak-Şubat) yapılan Müreysî Gazvesi’nden sonra kabilenin birçok ferdi ile birlikte Berre’de esir alınır.

 Hz. Muhammed, Benî Müstalik Kabîlesi’nden Esir alınanlara karşı Sahabelerin sert tutumlarından endişe duyarak, onların katledilmesine karşın, Müslüman olmalarının daha uygun olacağı kanaati ile farklı bir adım atar. Esir alınan Benî Müstalik Kabîlesi’nin reisi Hâris b. Ebû Dırâr’ın dul kızını, kendisine cariye olarak değil, eş olarak aldığını duyurur. Berre (M.S.627-Şubat) ile Nikâhlanır. Bazı Kaynaklar (Berre) Cüveyriye’nin Hz. Muhammed ile evlendiği zaman 30 yaşlarında olduğunu rivayet ederler. Berre İsmini temize çıkarması olarak değerlendiren Peygamber, ona Cüveyriye ismini verir. Bunun üzerine Ashâb, “Rasulullâh’ın akrabâsı olan insanları biz nasıl esir ederiz” diyerek tüm Müreysî Gazvesi’nden ele geçirilen esirleri serbest bırakırlar.

Müreysî Gazvesi’nden sonra kabilenin birçok ferdi ile birlikte esir alınan Cüveyriye’nin, Hz. Muhammed ile evlenmesi ile ilgili rivayetler, biraz farklılık göstermekle beraber, bu evliliğin Benî Müstalik kabîlesi’nden alınan bütün esirlerin serbest bırakılmasına sebep olduğu konusunda, İslami kaynaklar hem fikirdir. Bu evliliğin, Müstalikoğulları ile Müslümanlar arasındaki düşmanlığı giderdiği ve Peygamber’in Hz. Cüveyriye ile evlenmesindeki başlıca hedefinin bu kabileyi İslâm’a ısındırmak olduğu anlaşılmaktadır. Müstalikoğulları’nın bu evlilikten sonra İslâm’ı kabul etmeleri de bunu göstermektedir.

Hz. Cüveyriye, çokça namaz kılan, Allah’ı zikreden ve oruç tutan bir sahabe olarak bilinmektedir. Hz. Cüveyriye, hicrî 56 senesinde (M.S.678) 80 yaşında vefat etmiştir. Bazı kaynaklar 65 yaşında vefat ettiğini belirtmiş olsa da, sahih kaynaklar değildir. Cenaze Namazını Medine valisi Mervan İbni Hakem kıldırmıştır. Nâşı Medine’de “Cennetül Baki” kabristanında toprağa verilmiştir.

 8. Hz. Zeynep bint Cahş (r.a.)

Hz. Zeynep bint Cahş, Mekke’ye dışarıdan gelip yerleşmiş olan Cahş b. Rebâb’ın kızıdır. Annesi Umeyme, Hz. Peygamber’in halası ve Abdulmuttalib’in kızıdır.

            Hz. Muhammed, Hz. Zeyneb’i azat edip, evlatlık edindiği Zeyd için isteyince, Abdulmuttalib, Zeyd’in azatlı bir köle olması sebebiyle önce bu evliliğe karşı gelmiş, ancak Ahzab Sûresi’nin 36. âyeti “Allah ve resulü bir işte hüküm verdiklerinde, inanmış bir erkekle inanmış bir kadının, işlerini kendi isteklerine göre belirleme hakları yoktur. Allah'a ve resulüne isyan eden, açık bir sapıklığa batıp gitmiş demektir.” Nazil olunca, hükme rıza göstermiştir. Böylece; Hz. Zeynep, ilk olarak Zeyd b. Hârise (r.a.) ile evlenmiştir. Bu evlilikle birlikte üst tabakaya mensup asil ve zengin hanımların fakir yahut kölelerle evlenmemesi âdeti kaldırılmış, hem de bu ilk uygulama, Hz. Peygamber’e yakınlığı çok fazla olan kişiler arasında olmuştur.

Ancak Zeyd’in geçmişteki konumu ve Hz. Zeynep’in Ailevi baskıları, aralarında şiddetli anlaşmazlıklara neden olmuştur. Hz. Zeynep ile Zeyd’in Bir yıla yakın bu evlilikleri, Hz. Muhammed’in tüm yapıcı teşviklerine rağmen boşanmakla sonuçlanmıştır. Boşanmanın üzerinden bir müddet geçtikten sonra, evlatlığın öz evlat gibi olmadığı; hanımının da öz evlâdın hanımı gibi olmadığı esasını zihinlere iyice yerleştirmek ve münafıkların çıkarabileceği dedikodu ve fitnelere mani olmak üzere Ahzab Sûresi’nin 37. âyeti (Resulüm) Allâh'ın nimet verdiği; senin de kendisine nimet verip hürriyete kavuşturduğun kimseye: "Eşini yanında tut, Allah'tan kork" diyordun, fakat Allâh'ın açığa vuracağı şeyi içinde gizliyordun, insanlardan çekiniyordun; oysa asıl çekinmene lâyık olan, Allâh idi. Zeyd, o kadından ilişiğini kesince biz onu sana nikâhladık ki (bundan böyle) evlatlıkları, kadınlarıyla ilişkilerini kestikleri zaman o kadınlarla evlenmek hususunda müminlere bir güçlük olmasın. Allâh'ın buyruğu (her zaman) yerine getirilmiştir.” Vahy İnerek, H.5 inci yılında (M.S.627-Nisan) Hz. Zeynep’in 38 yaşında iken Hz. Muhammed’le ALLAH tarafından nikâhlandığı bildirilmiştir.

Hz. Zeynep’in Hz. Muhammed ile evlilikleri hakkında münafıklar tarafından geçmişte çıkarılan dedikodular ve yakıştırmalar, maalesef günümüzde dahi çeşitli çevrelerde farklı emellere âlet edilmektedir. Bu konuda; insanların ALLAH katında soy sop itibariyle değil, ancak takvâ ile birbirlerinden üstün olabileceklerini ifade eden ve evlatlıkların boşadığı hanımlarla evlenmenin haram olmadığını hükme bağlayan bu evliliklerin, aynı zamanda insanları imanları yönünden imtihan etmek gibi bir hikmete dayandığını da düşünmek gerekir.

Hz. Muhammed’tin vefatından sonra, ilk vefât eden hanımı Hz. Zeynep olmuştur. Hicretin 20. (M.S.642) yılında 53 yaşında iken vefât etmiştir. Cenaze namazını Hz. Ömer’in kıldırdığı rivayet edilmiştir. Naaşı “Cennetül Bâkî Kabristan’ına defnedilmiştir.

 9.Hz. Safiyye bint Huyevy (r.a.)

Hz. Safiyye’nin Asıl ismi Zeynep dir. Babası, Benî Nâdir kabîlesi’nin reisi Huyey b. Ahtâb dır. Annesinin ismi ise Durra idi. Aslen Yahudi olan Ailesi, İsrâiloğulları’ndan Peygamber olarak gönderilen Hz. Hârun’un soyundandır.

İlk önce, Kumandan Sellam İbn-i Mişkem el-Kuradi ile evlenmişti. Bir süre sonra boşanarak, daha sonra Kinane İbn-i Ebi Hukayk ile evlendi. Bu zat Hayber’in en meşhur kalesi bulunan Şemmus Kalesi’nin kumandanıydı. Hayber’in Müslümanlar tarafından fethi sırasında öldürülür. (M.S.625-Ağustos)Zeynep bu savaşta babası ve kardeşini de kaybeder. O da savaş esirleri arasındadır.

Hz. Muhammed; Sahabelerinden Dihyetü’l Kelbî’nin (r.a.) hissesine düşen, Benî Nâdir kabîlesi’nin Reisinin kızı Zeynep’e, eğer Müslüman olursa kendisi ile evleneceğini, Müslüman olmak istemezse de onu azâd edip, kavminin yanına gönderebileceğini söylemiştir. O da evvelden beri İslâm’ı arzuluyor olduğunu söyleyerek, Peygamber’in teklifini kabul etmiştir. Dihyetü’l Kelbî’ye ise bir başka esir verilmiştir.

Arabistan’da reislere veya hükümdarlara düşen ganimet hissesine “Safiyye” denildiği için, bu sebeple, Zeynep’de Hayber Savaşı’nda esir olarak Hz Muhammedi’in hissesine düştüğü için, bu Safiyye ismi verilmiştir.

Bu evlilikte başlıca amacı, arada akrabalık bağı tesis ederek gerginliği gidermek ve kalpleri İslâm’a ısındırmak olmuştur. Peygamberin bu davranışı sonrasında da, Benî Nâdir kabîlesi’ne mensup esirlerinin çoğunluğu Müslümanlığı seçerek, özgürlüklerine kavuşmuştur. Hz. Muhammed’in Hz. Safiye ile bu evliliğinin ne derece isabetli bir davranış olduğunu daha sonra en yakın dostlarına anlatmıştır. Çünkü “Okur-yazar” olan bu kabile esirleri, Müslüman olmalarının yanı sıra, Hz. Safiyye’nin de katkıları ile Müminlere okuma-Yazma öğreterek, Kuran-ı Kerim’i daha iyi hıfz etmelerine neden olmuştur.

Hz. Safiyye bint Huyevy (r.a.) Hicrî 50 (M.S.672) senesinde 79 yaşında vefât eden Hz. Safiyye, Medine deki Cennetül Bâkî Mezarlığı’na defnedilmiştir.

 10. Hz. Ümmü Habibe bint Süfyan (r.a.)

Ebu Süfyan’ın kızı olan Ümmü Habibe’nin ismi Remledir. M.S. 593 de Mekke’de doğmuştur. Mekke’nin yüksek aristokratlardan “Hıristiyan” bir ailesine mensuptur. Arap örf ve adetlerine göre, ilk evliliğinden doğan kızı Habibe isminden dolayı “Ümmü Habibe” künyesini almıştı. Annesi Safiye bint-i Ebu las.dır. Bu hanım Hz.Osman (r.a.)’ın baba ve anne bir halasıdır.

İlk önce Ubeydullah İbn-i Cuhuş ibni Refah ile evlenmişti. Ümmü Habibe, İslam’ın ilk günlerinde Hıristiyan olan kocası Ubeydullah ile birlikte, Müslüman olmuştur. Bu yüzden müşriklerin eza ve cefasına maruz kalmıştı ve eziyetlerden kurtulmak için Habeşistan’a giden ikinci kafile içinde yer almışlardı. Ancak kocası Ubeydullah, Habeşistan’a vardığında papazların tesiri ile İslam’dan dönerek, (irtidad) Hıristiyanlığa tekrar girer. Ümmü Habibe’nin kocasını döndürme çabası sonuç vermez. Bazı kaynaklar kocası Ubeydullah‘ın içki âlemlerinde öldüğünü zikreder.

Ümmü Habibe’nin Habeşistanda gurbet bir ülkede, yapayalnız dul bir kadın olarak kaldığı, Hz. Muhammed’e iletilir. Mekke’nin ileri gelen Ailelerine mensup Müslüman dul bir kadının orada bulunması Peygamberi üzer. Bunun için Amr İbn-i Umeyye Damari,. Habeşistan hükümdarına bir mektupla gönderir. Hz. Muhammed’in kendisine talip olduğu iletilince, hemen kabul eder. Ümmü Habibe Halid İbn-i Said’i kendisine vekil tayin eder ve nikâhın tamamlanmasını ister. Akşam üzeri Habeşistan Hükümdarı, Müslümanları toplar ve Hz.Cafer İbn-i Ebu Talib’i de çağırıp, şahitlik ettirdikten sonra, kendisi Ümmü Habibe ile Hz. Muhammed’in nikâhını kıyar. H.6 (M.S.628) Ümmü Habibe’nin Peygamber ile evlendiğinde 36 yaşında olduğu rivayet edilir.

Bu evlilikte de Hz. Muhammed, Müslüman bir kadının başka ülkelerde sıkıntı içerisinde kalmasını engellemiş ve Ümmü Habibe’nin Babası Ebu Süfyan’ın bile bu evlilikte takdirini kazanmıştır. Ebu Süfyan, kızının düşmanı ile evlenmesine kızması gerekirken aksine o bir bakıma memnuniyetini ifade ederek; “O reddedilemeyecek biridir” diyerek bu evliliği tasvip ettiğini de göstermiştir.

Peygamberimiz ile dört yıl evli kaldıktan sonra, Resulullah’ın vefatından sonra oda zahidane (Dini emirlere bağlı) bir hayat yaşadı. Peygamberimizin diğer hanımları gibi saygı ile karşılandı. Hicri sene 44 de (M.S.666) Muaviyenin hilafetinde 73 yaşında vefat etti.

 .11. Hz. Mâriye bint Şem’ün el Kıptiyye (r.a)

Mâriye el-Kıptıyye, Asıl adı Mâriye binti Şem'ün'dur. Mısır'ın Said bölgesinden olup, Nil nehrinin doğusunda bulunan Hafn denilen köydendir. Kıptî bir Baba ve Hıristiyan bir Rum Anneden dünyaya geldiği rivayet edilmektedir. Küçük yaşta Mısır Hükümdarı Mukavvkıs'ın sarayına getirilmiştir.

Hz. Muhammed, Hudeybiye Antlaşması’ndan sonra, komşu ülke hükümdarlarına mektuplar yazdı ve İslâm'a davet etti. Mısır Hükümdarı Mukavkıs'a da Hatib İbni Ebî Belta (r.a.)'ı elçi gönderdi. Mukavkıs mektubu saygı ile açtı ve okudu. Saltanatının elden gideceğinden korktuğu için İslâm'ı kabul etmedi. Fakat elçiye büyük ikramlarda bulundu. Mâriye ve Sîrin adında iki cariye, bir miktar kumaş ve binmek üzere Arap atlarından iyi cins bir hayvanı, hediye olarak bir mektup ile Hatib İbni Ebî Belta (r.a.)'ı Peygambere gönderdi. Peygamberimiz, siyaseten bir hükümdarın gönderdiği hediyeleri reddetmeyi uygun bulmadığından, Onları kabul etti. Mâriye'yi yanında alıkoydu. Sîrin'i de şâir Hassan İbni Sâbit'e verdi.

Hz. Mâriye el-Kıptıyye, Peygamberimize Cariye iken sonsuz sevgi ve sadakat beslemiş ve kendi arzusu ile Müslüman olmuştur. Peygamberin sohbetlerinden katılarak onlardan istifade etmiş. Diğer hanımları ile birlikte oda, İslamiyet’in öğretilerini en iyi şekilde yerine getirmeye çalışmıştır. Hz. Muhammed Onun mütevazı davranışlarından, evdeki hizmetlerinden etkilendi. Ev işlerinde diğer hanımlarına yardımcı olmasına, gayet tabi ve sade bir hayat sürmesine hayran kaldı. (M.S.628/Ağustos) Hz. Muhammed Müslüman olan bu cariyesini Nikâhına aldı. Hz. Mâriye el-Kıptıyye,  iman etmekle büyük derecelere nâil oldu. İki Cihan Güneşi efendimize bir nur topu bir erkek çocuk dünyaya getirdi. (M.S.630/Mart-Nisan) Hz. Hatice annemizden sonra çocuk sahibi ikinci annemiz oldu. Hürriyetine kavuştu ve müminlerin annesi olma şerefini elde etti.

Hz. Muhammed, Hz. Mariye’nin sütü yetmeyince, Oğlu İbrahim’i Medine dışında Avâli isminde bir köyde sütanneye verdi. Peygamberimiz sık sık köye gider oğlunu ziyaret ederdi. Onu şefkat ve merhametle severdi. Gün gün yavrusunun büyüyüp geliştiğini görüyordu. Hz. Mariye Annemiz için de Peygamberimizin bu davranışı, büyük teselli kaynağı oluyordu.

Ancak, 2 yılı aşkın bir süre sonra, İbrahim hastalandı. Mum gibi eriyip gitmeye başladı. Süratle zayıfladı. Hz. Mariye’nin annemizin kucağında can çekişen yavrucağı, Peygamberimiz aldı bağrına bastı. Saçlarını okşarken gözleri doldu. Derin bir hüzün içerisinde: "Ey oğulcağızım! Allah'tan gelen bir şeye karşı koyamayız. Ey İbrahim! Şayet sonrakiler önce gelenlerimize kavuşmayacak olsalardı, daha çok üzülürdük. Biz senin ayrılığından dolayı çok mahzunuz. Göz ağlar, kalb mahzun olur. Bununla beraber Rabbimizi kızdıracak birşey söylemeyiz." buyurdu. Sonra Hz. Mariye annemize doğru baktı ve onu teselli etmeğe çalıştı. Efendimiz, duygulanmıştı. Gözlerinden inci tanesi gibi yaşlar akmağa başladı. Bu hâli gören Abdurrahman İbni Avf (r.a.): "Ya Rasûlallah! Siz de mi ağlıyorsunuz?" dedi. Rahmet ve merhamet peygamberi efendimiz de: "Ben sizi ağlamaktan menetmem. Göz yaşarır, kalb mahzûn olur. Bu insanın elinde, iradesinde değildir. Ama sesli ağlamaktan, feryat ü figan etmekten ve cahiliye adetlerinden sizi sakındırırım." diye cevap verdi.

  İbrahim'in doğumu, Efendimizi ve Müslümanları nasıl sevindirdi ise (M.S.632/28 Ocak) vefâtı da o derece üzdü. Aynı gün oğlunun namazını kıldıran Peygamberimiz, kendi eli ile onu Cennetül Bakî kabristanlığına defnetti. O gün güneş tutulmuş her taraf kararmıştı. Bazıları bunu İbrahim'in ölümüne yordu ve: "Güneş, İbrahim'in ölümü üzerine tutuldu." dediler. Bu sözleri Peygamberimiz;"Güneş ve Ay Allah'ın âyetlerinden iki işârettirler. Ne kimsenin ölümü ne de doğumu için tutulmazlar." buyurdu.

Hz. Mâriye el-Kıptıyye, Oğlu İbrahim’in ölümü üzerine evine çekildi. Sabretmekten başka çâresi yoktu. Oğlunun kabrini ziyaret ederek ferahlamağa çalışırdı. Bir müddet sonra H.11 yılında (M.S.632/8 Haziran-Pazartesi) Peygamberimiz de ebediyete intikal edince, Hz. Mâriye annemiz, tamamen inzivaya çekildi. O, çok sakin bir hayat yaşadı. Sessiz ve kendi halinde olmayı severdi. Hz. Ömer (r.a.) devrinde Hicretin 16. (M.S.638) senesinde vefat etti. Cenaze namazını bizzat halife Hz. Ömer kıldırdı. Naşı Cennetül Bakî kabristanlığına defnedildi.

 12. Hz. Meymûne bint-i Hâris (r.a)

 Aslen Yahudi olan Hilal kabilesinden bir ailenin çocuğu olan Hz. Meymûne bint-i Hâris’in Hz. Abbas’ın hanımı, Ümm-i Fadl’ın kız kardeşi idi. İlk nikâhı Mesud İbn-i Amr İbn-i Umayr Sakafi ile oldu. Ondan ayrılınca, Ebu Rehme İbn-i Abdul-Uzza ile evlendi. Hicri 7. senede ikinci kocası da ölünce dul kaldı.

 Hz. Muhammed; H.7. senesinde, Hayber’in fethinden sonra, (M.S.630-10 Mart) umre niyeti ile yola çıktı. Cuhfe’de bulunduğu sırada, Hz. Abbas ile buluşunca, Hz. Abbas, “Ya Resulallah! (Meymune) Berre binti Hâris dul kaldı. Onu kendine, hanımlığa alsan olmaz mı” diye teklifte bulundu. Bunun üzerine Peygamberimizin, diğer eşleri ile nikâhlanma konusundaki düşüncesi ne ise, Berre binti Hâris içinde aynı düşünceler içinde hareket etti. Ebu Rafi ile ensardan bir zatı Mekke’ye (Meymune) Berre binti Hâris ile nikâhlanmak için dünürlüğe gönderdi. (Meymune) Bere, Peygamber efendimizin teklifini severek kabul etti. Bu işin gereğinin yapılmasını da ablası Ümm-i Fadl’a, o da kocası Hz. Abbas’a bıraktı.

Bu nikâhta Hz. Abbas Ibn-i Abdulmuttalib (r.a.) vekâleten bulunmaktaydı. O sıralarda Resulullah umre niyetiyle Mekke’ye doğru yola çıkmışlardı. Zatı Saadetleri Umre ehramını bağladıktan sonra 500 dirhem mehriye ile kendilerini nikâhladılar. Umre dönüşü Mekke’ye on millik mesafede, Şerf mevkiinde konakladıklarında (Meymune) Berre binti Hâris oraya getirilmişti, evlenme merasimleri burada oldu (M.S.629-Mart). Hz. Meymune; nikâhlanmadan önceki İsmi, ilk önce Berre idi. Hz. Muhammed ile (M.S.629-Mart) evlendikten sonra ismini değiştirip, Meymune koydular.

 Eğer bu mutlu evlenmede büyük maslahatlar olmasaydı Hz. Abbas Ibn-i Abdulmuttalib (r.a.) , yalnız zevcesinin hatırı için bu kadar gayret etmezdi. Daha sonra bu evlenme bilfiil meyvesini verdi. Hz. Meymune'nin (r.a) kavmi Resulullah'ın (s.a.v) tarafını tuttu ve cemaat cemaat gelip Müslüman oldular. Onların Resulullah'a (s.a.v) yardımı, İslam ordusunu kuvvetlendirdi. Hz. Meymune (r.a) bu şerefe nail olduğu zaman ömrünün son günlerini yaşıyordu. (M.S.671) H.49 senesinde Mekke’de hastalandığında; “- Beni Mekke’den çıkarınız! Çünkü Resulullah efendimiz, benim Mekke’nin dışında vefat edeceğimi haber verdi.diyerek, Mekke’den ayrıldı.

 Hz. Meymune; Hicri 51 de (M.S.673) gelin olduğu yerde vefat etti. Düğün merasimin yapıldığı yer onun mezarı oldu. Peygamberimizin son nikâhı olduğu gibi, hatunları arasında en son vefat edeni de, o oldu. Cenaze namazını yeğeni Hz. Abdullah bin Abbas kıldırdı.

EVLİLİKLERİN ARKASINDAKİ GERÇEKLER…

Peygamberimiz Hz. Muhammed’in (sav) çok kadınla evlenmesi, İslam Âlimlerinin yazılarına konu olduğu gibi, “Hadis” yazarlarının da “Hatalı ve Eksik” de olsa bu konudaki görüşlerine neden olmuştur. Peygamberimize atılan bu iftara ve yalanlar karşısına da, bizler yukarıdaki evlilikleri ile aslında gerçekleri ortaya açıkça koymuş olduk.

Peygamberimizin birden fazla kadınla evlenmesi mevzusunu ısrarla gündeme getiren bazı insanlar, ama açıktan ama ima yoluyla, O'nda (hâşâ) kadınlara karşı bir zafiyet olduğu iddiasını ileri sürmeye çalışmışlardır. Bu konuda İslami Hadis ve Tarih yazarları, sözde doğruyu yansıtalım derken, kendilerinin de aynı şekilde evlenme arzularını gündeme getirdikleri, açıkça ortadadır. Onların “Bu sinsi düşünceleri”, İslam karşıtlarına ve Mürşitlere, adeta alay konusu olacak, yanlış veriler sunmuşlardır. Şimdi; o söylemleri biraz analiz ederek, hatalı yorumları gözler önüne sermek, sanırım kaçınılmaz olacaktır.

Hz. Muhammed; Peygamberlik kendisine nazil olmadan önce (Hz. Hatice-yi Kübra (r.a) ile yapmış olduğu evlilik, şüphesiz “Doğa Kanunu” olan nitelenen ve Yeryüzündeki tüm canlıların yaşamında var olan, bir birliktelikti. O devirlerde Sadece Arap ülkeleri değil, Afrika, Asya ve Avrupa da dâhil, Burada yaşayan insanlar arasında “Çok evlilik” bir gelenek ve normal bir yaşam tarzı olarak kabul ediliyordu. Ancak Peygamberimiz, Ekonomik şartlar açısından da müsait olmasına karşın, Hz. Hatice ile tek evliliği tercih etmiştir.

Hz. Hatice’nin vefatının ardından, Peygamberlik gibi ağır ve kutsal olan bir görevi ifa edebilmek için, gözü arkada kalmadan, çocuklarını emanet edebileceği bir anne olarak, Hem de; 50 yaşlarında, üstelik Ölen bir sahabenin dul eşini himaye edebilmek için, Hz. Sevde bint-i Zem‘a Nikâhlamıştır.

Diğer evliliklerinin ardındaki gerçekleri de şöyle sıralamak mümkün;

·                    Müslümanlığın yayılmasında, kendisine canla, malla büyük katkılar sağlayan, Başta Hz. Ebû Bekir’in kızı Hz. Aişe ile nikâhlanması, ardından, Hz. Ömer’in kızı Hz. Hafsa’yı nikahına alması, Gerek Müslümanlar arasında, gerekse Müşrikler arasında tanınan ve saygı duyulan bu sahabeleri onurlandırmak ve Aile Bağlarını güçlendirmek. Böylece Müşriklere ne kadar güçlü bir gurubun temsilcisi olduğunu yansıtmak istemesidir. Evlilikleri başkalarının iddia ettiği gibi cinsellik üzerine değil, akit üzerinde kalmıştır. Gerek Hz. Aişe, Gerekse Hz. Hafsa nın yaşamlarının uzun bir süresi Babalarının yanlarında geçmiştir. Sahih kaynaklarda bunu doğrular. Peygamberimizin ittifakla rivayet edilen son Nikahlı eşi ise; Hz. Meymûne bint-i Hâris dir. Oda Peygamberimize çok yakın dostlarından biri olan akrabası, Hz. Abbas Ibn-i Abdulmuttalib’in eşinden dolayı, dul kalmış baldızıdır. Evliliği Hz. Muhammed’in son Umre ziyareti sırasında gerçekleşmiş, cinsellik taşımayan bir nevi hatır evliliğidir.

·                    Beşinci nikâhı; Hz. Zeynep bint-i Huzeyme, Âmir b. Sa‘sa‘a kabilesinden Huzeyme b. Abdullah’ın kızıdır. Bu kabile ile ihtilafların çözümü ile Müslümanlığın yayılmasına katkı sağlayacağı düşünülerek nikâhlanmıştır. Keza; Hz. Cüveyriye bint Hâris’in Benî Müstalik Kabîlesi’nin reisi Hâris b. Ebû Dırâr’ın kızı olması ve Müreysî Gazvesi’nden sonra kabilenin birçok ferdi ile birlikte esir alınan, bu dul kadınla nikâhlanmasının ardındaki gerçekte, ilerleyen zamanlarda kendini göstermiştir. Bu evliliğin, Müstalikoğulları ile Müslümanlar arasındaki düşmanlığı giderdiği ve Peygamber’in Hz. Cüveyriye ile evlenmesindeki başlıca hedefinin bu kabileyi İslâm’a ısındırmak olduğu anlaşılmaktadır. Müstalikoğulları’nın bu evlilikten sonra İslâm’ı kabul etmeleri de bunun göstergesidir. Yine; Hz. Safiye bin-i Huvey’nin Asıl ismi Zeynep dir. Babası, Benî Nâdir kabîlesi’nin reisi Huyey b. Ahtâb dır. Yahudi olan bu kabile de, Peygamberin kabile reisinin dul kızı (Zeynep) Safiye ile nikâhlanması sonucu, bu kabile de Müslümanlığı seçenlerden olmuştur. Üstelik Okur-yazar oranının bu kabilede yüksek oluşu, onlar tarafından Müminlerinde öğretilmesi ile Müslümanların Okur-yazar oranını da artırmıştır.

·                    Hz. Ümmü Seleme ile yapılan Nikâh akti ise, şehit olmuş sahabenin dul kalmış, iki küçük çocuğun ve hamile Mümin bir kadının mağduriyetini ve iffetini kurtarmak içindir. Bu hareketi, diğer sahabelere de örnek teşkil etmesi amacını taşıdığı açıkça ortadadır. Kıydığı nikâh ile Şehit olan sahabelerin dul eşlerine ve çocuklarına sahip çıkmak konusunda, Sahabelere yapmış olduğu çağrının da öncülüğünü yapmış oldu. Peygamberimizin, Hz. Ümmü Habibe bint Süfyan ile olan nikâhı da benzerlik taşır. Habeşistan da Mağdur ve dul olarak kalan Mümin bir kadının, kurtarılması ve himaye altına alınması amacı ile nikâh yapılmıştır.

·                    Hz. Zeynep bint Cahş ile Nikâhı ise, O günkü Arap âleminde ve Müşrikler arasında büyük bir infiale neden olmuştu. Mâlum; Hz. Zeynep bint Cahş öz halasının kızıydı. Ve Peygamber, azat ettiği ve evlatlık olarak kabullendiği Zeyd isimli bir köle ile halakızının “Ahzab Sûresi’nin 36. âyet “ ile evlenmesine vesile olmuş, ancak sonrada ayrılmışlardı. Hz. Muhammed’in bunların evliliğindeki ısrarı, “Köle de olsa, insanların biri birlerinden farkı olamayacağı…”“Kuran-ı Kerim Ayeti” ile işaret etmekti. Gerek bunların ayrılığı ve gerekse daha sonra Hz. Muhammed’in Zeynep ile nikâh akti, Kuran-ı Kerim de; (Resulüm) Allâh'ın nimet verdiği; senin de kendisine nimet verip hürriyete kavuşturduğun kimseye: "Eşini yanında tut, Allah'tan kork" diyordun, fakat Allâh'ın açığa vuracağı şeyi içinde gizliyordun, insanlardan çekiniyordun; oysa asıl çekinmene lâyık olan, Allâh idi. Zeyd, o kadından ilişiğini kesince biz onu sana nikâhladık ki (bundan böyle) evlatlıkları, kadınlarıyla ilişkilerini kestikleri zaman o kadınlarla evlenmek hususunda müminlere bir güçlük olmasın. Allâh'ın buyruğu (her zaman) yerine getirilmiştir.”Ahzab Sûresi’nin 37. âyeti“ ile sabit olmuştur. Nazil olan ayete bir göz atarsak, ALLAH (c.c.) Allâh'ın açığa vuracağı şeyi içinde gizliyordun, insanlardan çekiniyordun…” Ayetteki bu cümleye; art niyetli olursanız, her türlü mana yüklemek mümkün. Ancak, 36. Ayet ile ilişkilendirdiğimizde, Hz. Muhammed’in sebep olduğu bu evlilikten pişman olduğu ve Zeynep’in mağdur olması nedeniyle de Halasına, Ailesine ve Diğer sahabelere karşı mahcup duruma düştüğü endişesi vardı. “Acaba, Zeynep ile nikahlansam, evlatlığından ayrılmış bir kadınla nikah akti uygun düşermi ! ona yeniden saygınlık kazandırabilirmiyim? düşüncesi hâkimdi. 37. Ayetin içindeki;“…Zeyd, o kadından ilişiğini kesince biz onu sana nikâhladık ki (bundan böyle) evlatlıkları, kadınlarıyla ilişkilerini kestikleri zaman o kadınlarla evlenmek hususunda müminlere bir güçlük olmasın.” Cümlesi ile Cinsellik boyutunda değil, Peygamberin düşüncelerinin uygulanması anlamında geliştiği ortaya çıkıyor. Kimi sapkınlar bu nikâhın Peygamber’e yakışmayan bir hareket olarak vurgulasa da, Eğer Hz. Muhammed’in Zeynep’e karşı cinsellik anlamında hissiyatı olmuş olsaydı, önce kölesine nikâhlamak yerine, kendine nikah kıyardı. ALLAH (c.c.) bu konuda gönderdiği bu Ahzab Sûresi’nin 37. âyeti“ ile olayın doğruluğunu zaten tescil etmiştir. Anlamak isteyen anlar, Başka türlü yorumlayanlara ise zaten söyleyecek sözümüz yok; “Allah ıslah etsin…”

·                    Hz. Muhammed’in 11. evliliği olarak karşımıza çıkan Hz. Mâriye bint Şem’ün el Kıptiyye, Mısır Kralı tarafından, Peygamberimize hediye olarak gönderilen cariyelerden biridir. Cinsellik açısından ele aldığımızda, tabiri caiz ise, Peygamberimizin ilk aşkı Hz. Hatice, son aşkı da Hz. Mariye dir.” Peygamberimizin sahih İslami kaynaklarda ve belgelerde yer alan, Hz. Hatice’den olan çocuklarından sonra, son çocuğu İbrahim’in annesi, Hz. Mariye’dir. Hz. Muhammed’in Hz. Mariye’den (M.S.630/Mart-Nisan) bir çocuğunun olması, Peygamberin evliliklerindeki konumuna da ışık tutar.

·                    Bu duruma göre, Peygamberimiz; (Hâşâ) Çocuk sahibi olacak yeterlilikte değimliydi? Hayır, Cinsellik açısından yetersiz sayılır mı? Hayır. O halde 9-10 tane eşi ile cinsellik açısından beraberlik yaşadıysa, Neden Sadece sondan bir önceki evliliğinden yani, Hz. Mariye’den çocuğu oldu da öbürlerinden olmadı? Çoğununda kısır olmadığı, çocuklu dul olduğu aşikâr iken! Fazla kafanızı yormanıza gerek yok. Peygamberimiz, Müslümanlığın yayılması için, Yoğun bir yaşam mücadelesi verirken, aklına cinsellik mi geliyordu acaba? Elbette ki Hayır! Ama sözde Hadis yazarları, Peygamberimizin sözde güçlü bir yapısı olduğunu söyleyip, akılları sıra ilahlaştırmak isterken, Dinimizi ne hale soktuklarına bir bakın;

İşe size, İmamı Buhari'nin “Sahih-i Buhari” adlı hadis kitabından alıntı bir hadis;

Fasil

:

KİTÂBÜ`L-GUSL

Konu

:

Hz. Peygamber`in âilelerini dolaşması

Ravi

:

Enes b. Mâlik

Baslik

 

:

 RESÛL-İ EKREM (S.A. VE S.)İN GÜCÜNE DÂİR HAZRET-İ ÂİŞE HADÎSİ 

Hadis

:

Şöyle demiştir: Resûlu`llâh salla`llâhu aleyhi ve sellem gecenin, yâhud gündüzün bir saatinde (bütün) zevcât (-ı tâhirât)ını devr ederdi. Bunlar da onbir ve diğer rivâyetde dokuz (hâtûn) idi. "Buna tâkat getirir mi idi?" diye soran râvî (Katâde)ye: "Biz, aramızda ona (yâni Resûlu`llâh salla`llâhu aleyhi ve sellem`e) otuz erkek kuvveti verilmiştir diye söyleşirdik." cevâbını vermiş.

HadisNo

:

 192

 Bu hadisin biraz daha açılımı ise; “Resulullah (sav), hanımlarına gece ve gündüzleri aynı saatlerde ziyarette bulunurdu. Onlar on bir tane idiler. Enes'e: "Buna takat getirebiliyor muydu?" denmişti. O: "Biz ona otuz kişinin gücü verildiğini konuşurduk" diye cevap verdi. Kaynak: Buhari, Gusl 12; Nesai, Nikah 1, (6, 53, 54)

            Başka bir hadise göre ise Peygamber nerede güzel bir kadın görse hemen eve koşar, hanımı Zeynep’le cinsel ilişkiye girerdi. [Ebu Davud Nikah 12. Müslim Nikah 9. Buhari, Hibe, 8].Hadis No : 5699

Peygamberimiz, ALLAH(c.c.) dan gelen “Vahy” ile Ayet’leri Müminlere duyurmak gibi ulvi bir görevi bırakacak, Müslümanlığın yayılması için tüm düşüncelerini zihninden soyutlayacak, Haşa “- Bugün hangi saatlerde eşlerimle cinsel ilişkiye girsem?” yada; sözde Medine’de veya halkın yoğun olduğu yerlerde dolaşırken, güzel bir kadın görünce ki, Genelde çevresindeki kadınlar Mümin kadınları ve kızlarından oluşmakta, (Hâşâ) “-Öf be Ne kadın, Aruzlarımı kontrol edemiyorum, hemen eve gidip, şu …… Eşimle cinsellik beraberlik yaşasam mı acaba?” düşüncesini mi taşıyordu.

Amacı yalnızca Müslümanlığın yayılması için canı ve malı ile mücadele eden, YÜCE RABBİM’in onca insan arasında seçip Peygamberlik görevi verdiği birine, bu hakareti yapan bir Müslüman, hele hele Müslüman Âlimi hiç olamaz. Kendisini yücelteceklerine, resmen sapık konumuna getiriyorlar. Canlılar âleminde bile böylesine bir cinsellik görülmemiştir. Böylesine rezillik, böylesine kepazelik olmaz.

Bakın; bunların dışında birkaç tane sözde hadisi de gündeme getirmek istiyorum. Peygamberimiz den rivayet edilen, bizzat onun telaffuz ettiği, “Sahih” olduğu ileri sürülen “Hadisler”

 

NİKAH-1. (5623)- Ma'kıl İbnu Yesar (radıyallahu anh) anlatıyor:"Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm)'a bir adam gelerek: "Ben (evlenmek üzere) asaletli ve güzel bir kadın buldum. Ancak kısırdır, çocuk doğurmuyor. Onunla evleneyim mi?" diye  sordu. Aleyhissalâtu vesselâm:

"Hayır evlenme!" buyurdular. Sonra adam ikinci sefer geldi, yine aynı cevabı aldı. Adam üçüncü sefer de gelince: "(Ey insanlar!) vedud (çok seven) ve velud (çok doğuran)  olanla evlenin. Zira ben (kıyamet günü) diğer ümmetlere karşı çokluğunuzla övüneceğim" buyurdular." [Ebu Davud, Nikah 4, (2050); Nesaî, Nikah 11, (6, 65-66).][1][39] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 15/510. (39) Tirmizî, Nikah 28.

  NİKAH-5. (5627)- Hz. Cabir (radıyallahu anh) anlatıyor:"Evlendiğim zaman Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) bana:

"Nasıl biriyle evlendin (dulla mı bakire ile mi?)" diye sordular.

"Bir dul aldım!" dedim.

"Niye bakire değil? O senin sen de onunla mülâtefe ederdiniz!" buyurdular." [Buhârî, Nikâh 10; Müslim, Radâ 54, (715); Ebu Dâvud, Nikâh 3, (2048); Tirmizî, Nikâh 4, 13 (1086, 1100); Nesâî, Nikâh 6, 10 (6, 61-65).][2][49] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 15/516. (49) Müslim Hac 213, Nikah 7.

 AZL VE GAYLE HAKKINDA

1. (5717)- Ebu Said (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm)'la birlikte Beni'l-Müstalik Gazvesi'ne çıktık. Arap esirlerinden çokça esir ele geçirdik. Kadınlara karşı arzu duyduk. Çünkü üzerimizde bekârlık şiddet  kesbetmişti. Hep azil yapmak istiyorduk ve: "Aramızda Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) varken, ona sormadan azil yapmak olur mu?" dedik ve sorduk.

"Hayır! buyurdular. Bunu yapmamanız gerekir. Kıyamete kadar geleceği takdir edilen her canlı mutlaka yaratılacaktır (siz tedbirinizle önüne geçemezsiniz)." [Buharî, Nikah 96, Büyû 109, Itk 13, Megazî 32, Kader 4, Tevhid 18; Müslim, Nikah 125, (1438); Muvatta, Talak 95, Ebu Davud, Nikah 49, (2171); Tirmizî, Nikah 40, (1138); Nesâî, Nikah 55, (6, 107).][3][2

  1- Azl, münasebet-i cinsiyede, meninin rahme ulaşmasını önlemek maksadıyla inzalin fercin haricine yapılmasıdır. Bu babta gelen hadisler, azl yoluyla hamileliğin başlıca iki maksatla önlenmesinin düşünüldüğünü ifade etmekteir:

 1) Cariyelerin ümmüveled olmasını önlemek. Çünkü cariye  efendisinden hamile kalıp çocuk doğurunca ümm-ü veled olur, artık efendisi onu satamaz, efendisi ölünce hürriyetine kavuşur

Müminlere Dul kadın almayın diyen Peygamberimiz, kendisinin nikâhı altındaki 11 eşi de duldur. Hâşâ ya Peygamberimiz, “Ele veriyor talkımı, kendi yutuyor salkımı!” misali bir uygulama yapmış dul kadınlarla evlenmiş. Ya da Peygamberin Evliliklerinde bahsedilen Eşlerin hepsi bakireydi, bizlere yanlış aksettirdiler, Ya da Bu sözde “Sahih Hadis” denenler, birer düzmeceden ibaret. 

Kimse Bana Bu “Sahih Hadis” diyen Yazarların, bizlere yalan yanlış aksettiren bu düzenbazların “Müslüman” olduğunu bana ispatlamaya kalkmasın. Ne, bu tür “Sahih hadis” diyen yazarları İslam Âlimi diye telaffuz etmek doğrudur, nede yazdıklarını kale almak “Sahih Hadis” diye inanmak doğrudur. Onu savunanları da ALLAH’a(c.c.) havale etmekten başka söyleyecek söz bulamıyorum.

 KAYNAK:

1) İslâm’da Siyasi İtikadi ve Fıkhî Mezhepler Tarihi, Prof. Muhammed Ebu Zehra, Hisar Yayınevi.

2) İslam Tarihi; Hasan İbrahim HASAN Tercüme; Prof. Dr. İsmail YİĞİT, Prof. Dr. Sadrettin GÜMÜŞ, C.1 Blm.3/ 3-C, Kayıhan Yayınları

3) Kadın Sahabeler, Mevlana Niyaz, Tercüme: Prof Ali Genceli, Toker Yayınları.
4) Şamil İslam Ansiklopedisi.
5) İslam Tarihi – Mekke Devri, M. Asım Köksal

6) Asrısaadet’in Büyük Kadınları; Ömer Rıza DOĞRUL ‘Hz. Âişe’ bahsi (sayfa: 29-65),

7) İbn Sa'd, Tabakâtül-Kübrâ, Beyrut, t.y., VIII, 52-58;

8) İbn Hisâm, es-Sire, C.I, s.269 ve C.II, s.485

9) İbnül-Esîr, el-Kâmil fi't-Tarih, çev. M. Beşir Eryarsoy, İstanbul 1985, II, 138 ve 206 v.d;

10) Muhammed Hamidullah, İslâm Peygamberi, çev. Salih Tuğ, İstanbul 1980, II, 730-731;

11) Mevlana Şiblî, Asr-ı Saadet, çev. Ö. Rıza Doğrul, İstanbul 1981, II, 138-140).

12) Fîzılâl-îl-Kur’an Prof. Seyyid KUTUP / Hikmet Yayınları

 



 

 

 


 
Facebook beğen
 
 
 
“Yemin olsun, biz sana açık-seçik ayetler indirdik. Onları, sapmış olanlardan başkası inkâr etmez.”2 Bakara Suresi 99. Ayet
 
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol